Zamanın içinde kaybolup giderken görüp geçirdiğimiz onca şeyin, yaşadığımız acıların, hissettiğimiz üzüntü ve sevinçlerin kendi üzerimizde bıraktığı irili ufaklı izlerle yola devam ediyoruz. Bu izlerin büyük bir çoğunluğunu da bizim “acı tecrübeler” diye adlandırdığımız ve geri kalan hayatımızda bize birer yük olması muhtemel, aşılması güç ön yargıların ve güvensizliklerin yegâne sebebi, insanlar oluşturuyor. Tabii bu benim düşüncem…


Korkular, hayal kırıklıkları, güvensizlik ve neticede derin bir mutsuzluk… İnsanın herhangi bir korkusunu yenebilmesi için üzerine gidilmesi gerektiğini söyler uzmanlar. Mesela köpeklerden korkan birinin bu korkusu ile baş etmesi, köpeklere karşı olan “Bütün köpekler saldırgandır!” diye okunan ön yargı dağını yıkmasından geçer. Biraz sevgi biraz da cesaret ile bu mümkün. Zaten cesaretin de asıl tanımı hiçbir şeyden korkmamak değil, korktuğun halde yapmaya çalışmaktır.


Karanlıktan korkan birini karanlıkta bırakarak gerçekleşmesi gereken yüzleşmeyi sağlamak, o korkuyu yenmenin bir yolu mudur?


Korkular, insanın kendi içinde yarattığı birer karanlık oda ise eğer, o içi boş odaların kapılarını birer birer açıp içeriye ışık girmesini sağlamak ve aslında asıl korkulması gerekenin bu bilinmezlik olduğunu anlamanın aydınlığı, eşsiz bir haz olmalı…


Hayatımızın bir döneminde bir şekilde tanıyıp hayatımıza aldığımız insanlar, sonraki yaşamımızdaki birçok şeyi de etkiliyor. Onu tanıdığımıza şükürler ettiğimiz, yanında vakit geçirmekten keyif aldığımız ve bir şeyler öğreten insanlar da; aynı ortamda nefes almaya lanet ettiğimiz, onu tanıdığımız günü hafızalarımızdan silip atmak istediğimiz, aynı ortamda nefes bile almaktan nefret ettiğimiz, insanlara olan güvenimizi tuz buz eden insanlar da… Her iki tür de bir yerden sonra yolun bir parçası haline gelir. Bazı insanları hep hatırlamak isterken bazılarının da yarattığı travmayı atlatabilmenin bir yolunu arar dururuz. Bunu yaparken de içinde bulunduğumuz zamanda karşımıza çıkan herkese daha temkinli yaklaşır hatta bazen ön yargı ve peşin hükümlerimizle onu kendimizden uzaklaştırır, bir süre sonra da yalnızlıktan dem vurmaya başlarız… Elimizde olmadan takındığımız bu tavır, kendimize yaptığımız en büyük kötülük olabilir.


Bir şeyi unutmak onu kendi içinde öldürmeye benzetilebilir. Bu, bir insanın işleyebileceği en masum cinayettir bence. Unutmak…


Geçmişte yaşamanın verdiği acının gelecek kaygısına yol açması ve insanın kendisini zamanda bir yerde ama bu ikisi arasında sıkışıp kalmış hissetmesi…


Unutmadığımız, affetmediğimiz her şeyin sırtımızda bir yük olduğuna inanıyorum. Hayatımızdan bir şekilde geçmiş kötülükleri unutabilmek, yapamıyorsak affetmek hafifletir. İyi şeyleri yaşatmak için kötü şeyleri öldürmekse çözüm, unutarak ya da affederek olmalı bu.

“Affetmek geçmişi değiştirmez ama geleceği değiştirebilir.”

“Unutmak, hafifletir.”

“Hatırlamak için bir hafızamız varken unutmak için hiçbir şeyimizin olmaması belki de hayatın bize attığı en büyük kazıktır.”



05.04.2021

Eskişehir