Dumanı tüten bir evdi gece yarısı konakladığım. Almanca sınavı için Antalya’ya gelmişim. Son sınav bu sonrasında ver elini Bremen, Berlin sokakları. Yeni bir hayat, yeni bir eğitim, belki de yeni bir kaçış. Hocamın bir öğrencisi varmış bu şehirde, geceyi onda geçireceğim, sabahına sınav sonra dönüş. Gece saat 10 civarı iniyorum otobüsten, taksiyle geçiyorum eve. Kapıda, genç bir adam karşılıyor beni güler yüzüyle. Anason kokusu, daha eve adımını atar atmaz sarıyor düşüncelerimi. Ev sahibi matematik öğretmeni. İçeri geçer geçmez başlatıyor anlatmaya. Üç yıl olmuştu mezun olalı. O anlatırken solmuş kahverengi gözlerine çöken ağırlık çoktan ele veriyor kendini ama yine de gülüyor , bol bol dişlerini göstererek.. Uzunca boylu herif, mavi gömleği bol, sarı pantolonu bol. Yırtık çoraplarını gizlemekten de utanmıyor. Bizden diyorum dinlerken, gurur denen paçavrayı çoktan atmış üzerinden. Uzun ince saçları, dağınık sakalları var .İnsanda meczubun halini uyandırıyor, bir meczubun halinden de başka bir meczup anlıyor. Hoşça karşılıyor , dostça sıkıyor elimi. Karşısındaki koltuğa oturduğumda, yeni sardığı tütünü tamamlayıp uzatıyor ,kullanıyor musun diye sormadan. Yalnız rakısından hızlıca bitirip, soruyor. İçer misin üstad? Başımı sallamakla yetiniyorum. Yarısına kadar dolduruyor rakıyı, yarısına kadar da su. Kendisine de öyle yapıyor. Evin hali içler acısı, kim bilir kaç yıllık iki kahverengi kanepe, üzerinde en az on tane izmarit yanığı. Eski beyazlığını çoktan unutmuş perdeler.. Bir tane eski kutu televizyon. Alacalı bulacalı, kimi kesimleri kirden kahveleşmiş halı. Ben bunları seyrederken kitaplık çarpıyor gözüme. İçerisinde Tolstoy, Dostoyevski, Turgenyev. Bizden Ahmet Telli, Oğuz Atay, Orhan Kemal… daha nicesinde kayboluyor gözlerim. Sararmış kitap kapakları, adamı andırıyor, insan da malına benzer ya, bu tarif tam bu adama uyuyor. O sigarasını usul usul çekerken, etrafımı izlediğimi fark ettiğinden olacak. Bakma evin böyle durduğuna altı yıldır buradayım diyor, bu odada, bu kanepede tüketiyorum ömrümü. Alkolünden biraz yudumlanıyor. neden burası diye sorma , düştük işte diyor, gözlerimden soruyu anlayarak. Rakımdan birkaç yudum alıyorum, tadı epey hoşuma gidiyor. Ağır değil. Hafifçe süzülüyor boğazdan, anasonun o güzel ve çarpıcı kokusu bir sevgili gibi sarıyor seni. Beğendin mi diyor, beğendim üstad diyorum, hangi rakı bu? Gülümsüyor ben yapıyorum diyor, yine dişlerini göstererek gülerken. Hazırlaması biraz zahmetli oluyor ama değiyor. Bir kahkaha daha. Malum , bu zamanda değil alkol içmek, geçinmek bile lüks oldu, ben de kendi alkolümü kendim yapıyorum. Dikkatli yapınca, öldürmüyor da güldürmüyor da , ama içiliyor işte diyor . Rakımı bitiriyorum. Bir sigara yakıyorum. Ne okuyorsun diyor , siyaset bilimi diyorum. Bir kahkaha daha atıyor, uzun sürüyor bu kez. Kardeş diyor gözlerini gözlerime dikip bu memlekette koyun ile kurdu ayırt edebilirsen yaşarsın, ha ama edemezsen de saflara dahil edilirsen hapı yuttun diyor. Biliyorum diyorum lakin ne koyunum ne de kurt , yolcuyum yalnızca, uzaklardan gelen ve uzaklara gidecek olan. Biraz susuyor bu sözümün üstüne, kadehlerimizi doldurup tekrar başlıyor, hepimiz yolcu değil miyiz bu değirmende, lakin kimisi öğütülmeden çöpe atılıyor işte. Çöpten kurtulanlar da ya katlanıyor bu hengameye ya da kendi kesiyor biletini. Saatlerdir sakin görünen herif ufaktan kızarıyor, bozarıyor. Bilemiyorum o sırada ne düşünüyor ama konuştukça içerisindeki kini ele veriyor. Haklısın diyorum, boş ver. Gülümsüyor , rakısını bir içişte bitiriyor . Sen de haklısın diyor, eskiden çok umursardım ama artık düşünmüyorum, zaten şurada yasayacağımız iki yıl, dahası yok. Bu yüzden, bende bir şey düşünmüyorum artık, ne olacaksa olsun. İki yıl dedikten sonra duraksıyor, kendince söylememesi gereken bir şeyi kaçırıyor. Ben mecazen söylediğine veriyorum, diğer türlüsünü düşünmek içimi darlıyor. Bir sigara daha sarıp, yakıyor. Bende bu sırada kendi sigaramı ağzına kadar dolu küllükte söndürmeye çabalıyorum. Okumayı sever misin diyor, başımı sallamakla yetiniyorum. Bak diyor, ben hem yazarım, hem okurum. O sırada üst üste sıralanmış beş defteri gösteriyor kitaplığın en alt rafında, bu gördüğün , beni bana satan şeyler. İçerinde ne var, içerimde olanlar, neye yarar, yalnızca bir hiçe. Kafka gibi düşün yahut Demirkubuz gibi. Koskoca bir pespaye. Kendine bir bardak daha koyuyor, benimki daha yarıda. Yıllarımı bunlarla geçirdim, bu kitaplar, bu alkol ve kalemim. Okuduklarımı görüyorsun, ben bu adamlarla büyüdüm. Bu adamlar ise hep kendi kanlarıyla beslenmişler. Birisi beş para etmez kumarbazmış, birisi kendi içinde debelenen ihtiyar, başka birisi ömrü boyunca su değil kan içmiş , başka birisi kuyularda saklamış kendini. Bende bakıyorum kelimelerime, kelimelerim kendi hizasında ve kendi yazgısında sürüklenip gidiyor, yaz yok, güneş yok, sonbaharda sürüklenen dalına küskün yaprak yalnızca. Gülümsüyor. Okuyorsun diye sorduk, seviyor musun diye sormadık kusurumuza bakma nolursun. Böyle şeyler söyleyerek seni de rahatsız etmek istemem. Ne olursa olsun yaşamak güzel şey biliyorsun , bir de kuşsan , açmışsan kanatlarını gökyüzüne, etrafından insan siluetlerini silmişsen, bulutlar ve gökyüzüyse gördüğün, sonsuzluk sanıyorsan mavilikleri, kayboluyorsan içlerinde, güzel şey yaşamak. Gülümsüyorum, vallahi üstad diyorum, kelimelerin kanlı değil, sen güzelsin, alkolün dostça, hatırın bakidir. Severim bu adamların hepsini, daha 14ümde tanımışımdır çoğunu, o gün bugündür bende yollarına ortak olmuş, insanlıklarından her nasip alışlarında saflarında durmuşumdur. Bir kahkaha patlatıyor. Ulan kardeş diyor ne iyi oldu geldiğin. Eyvallah diyip gülümsüyorum. Yarım kalan rakımı tamamlıyor, kadehimi uzatıyorum. O dolduradursun ben lavaboya gidiyorum , kaç bardak sayamadım, ayaklarım koşarak gidiyor. Lavaboda işim bitince aynanın kenarındaki küllüğe , klozetin yanındaki çöpe bakıyorum ikisinin de içi ağzına kadar izmarit dolu. Usulca çıkıyorum. Bakıyorum kadehler dolmuş , o kendininkini yarılamış bile, gülüyor. Gülüşleri sokak köpeklerini andırıyor. Ben de bir sokak köpeği olarak eşlik ediyorum. Yahu diyor, sen şimdi ne yapacaksın , gidicek misin harbiden , gideceğim diyorum, başka çare kalmadı. Git diyor, git , belki bir ışık yanar, aydınlığa uçarsın. Gülümsüyorum. Kalkıyor sonra, benden bu kadar güzel dost diyor, kafam allak bullak. Vakit geldi, gideyim biraz uzanayım , olur da görüşemez isek hakkım helaldir sana, kendine iyi bak. Yalnız kalıyorum, rakımı bitirmeye çalışarak düşünüyorum, içim acıyor herifin haline, ağlayasım geliyor susuyorum. Kafamın içi hakikaten de bir yandan aydınlığa, diğer yandan karanlığa bakıyor. Bu gece karanlığa dalmak istemediğimden abuk subuk senaryolar yazıp, kendi içimde oynuyorum. Çok sürmüyor, kafam dolup taşınca yatacağım odaya geçiyorum. Odada bir yatak, bir masa, birkaç kağıt var. Kağıdın yanında ise bir küllük, o da ağzına kadar dolu. Herif sigarayı, sigara olarak içmiyor anlaşıldı, oksijen niyetini alıyor. Doğru da söylüyor, uzun yasayamaz bu gidişle. Hem bu sigara dumanı, hem bu insanın içini dışarısına çıkartan rutubet, bir de üstüne yoğun anason eklenince, uzun sürmez ömür. Zar zor uyuyup , sabahın köründe çıkıyorum evden , yolcuyum ben , duraksayamam. Yolda , hocamın bir uğra dediği yere uğruyorum , bir kadın var orda. Gülümseyerek karşılıyor beni. Bizim öğretmenin sözlüsüymüş meğer , gülümseyerek soruyor, n'apıyor, geceniz nasıl geçti diye, sağolsun iyi karşıladı diyorum. Benden bahsetti mi diyor, evet diyorum, seviyormuş sizi epey. Sever diyor canımıniçi sever. Kadının gözlerinin içi gülüyor konuşurken. Adam ise kayıplarda.. Sınav epey güzel geçiyor, onun mutluluğuyla içim içimden taşarak dönüyorum memlekete. Haftalar sonra haberi geliyor, geçiyorum, vakit geldi artık, bir yandan bavul hazırlanıyor, diğer yandan dostlara uğranıyor derken ikinci bir haber daha geliyor hocamdan, ölmüş bizim matematik öğretmeni, kansermiş meğer, ya içine doğmuş ya da biliyormuş herif anlayacağınız. Kadının gülen gözleri geliyor hatırıma, öğretmenin salıvermiş, kendini kaybetmiş bakışları. Canım sıkılıyor, hevesim kursağımda , bir iyi bir kötü veren hayata veryansın ederken, yakıyorum sigaramı, içine kendimi de dahil ederek.