Matrix filmi; başlı başına sanat eseri ve felsefi derinliği olan, üzerine kitaplar yazılan, belgeseller çekilen, hikayesine dair defalarca teoriler üretilen ve hala konuşulmaya devam eden bir şaheser. İzleyiciyi içine çeken hikayesi ve dünyayı sorgulatır cinsten anlatımıyla, sinematografisiyle zamanına damga vurmuş, hatta gelecekte üretilecek eserlere ilham kaynağı olmuş bir yapımdır. İlk filmindeki eşşiz hikayesiyle insanların yaşam tarzını dahil değiştirecek etki oluşturmuş, müzikleri ve moda tasarımıyla bulunduğu dönemin seyrini değiştirmiştir. Eserin senaristi ve yönetmenleri olan Wachowski kardeşler ilk filme ek olarak aslında tek bir film olarak tasarladıkları iki devam filmiyle seriye devam etmişlerdir. İkinci film seyirci üzerinde gerek görsel efektleriyle gerekse uzun aksiyon sahneleriyle ve ilk filmdeki felsefi alt yapıdan uzak oluşuyla hayal kırıklığı yaratsa da günümüz koşullarında ve dönemin şartlarına bakıldığında filmin sonlarına doğru hikâyenin derinleşmesiyle tatmin edici bir devam filmi olmuştur. Üçüncü filmde ise yarattıkları dünyayı iyice genişletmiş son insan şehri olan Zion ve makineler şehri 01 çevresinde gelişen post-apokaliptik hikâyeyi, iki ırk arasında geçen savaşı en hassas noktalarıyla aktarmışlardır. Bütün bu anlatılara ek olarak ilk filmin ardından yayınladıkları Animatrix serisi ile iki ırk arası savaşın nasıl başladığı, bulundukları dünyanın bu hale nasıl geldiği, Matrix’in işleyişi ve seride soru işareti olarak kalan birçok soruya cevap vermişlerdir. Bugünlerde ise Wachowski kardeşlerden Lana Wachowski, serinin devamı niteliğinde “Matrix Resurrections” ile beyaz perdede Matrix severlerle yeniden buluştu.
Sanırım filmi ilk izlediğimde yedi veya sekiz yaşındaydım. O yaştaki bir çocuk için anlaması güç ve bir yandan da dünya görüşünü köklü şekilde değiştirecek bir etki bırakmıştı üzerimde. Etrafımdaki insanlara ve akranlarıma Matrix’ten bahsetmek bir hobi haline gelmişti benim için. İlerleyen zaman içerisinde seriyi, seri üzerine çekilen inceleme videolarını, belgeselleri defalarca izler hale gelmiştim. Matrix benim için bir düşler dünyasıydı ve kırmızı hapı alıp o dünyadan uyanmak istemiyordum neredeyse.
Matrix; ilk yazılan taslak hikayesinde makinelerin insanları bir tür kreatif kaynağı olarak kullandığı, kendi tarihlerinde çözemedikleri sorunları insanların kreatif yanlarından öğrenerek çözmeye çalıştıkları bir döngüden ibaretmiş. Senaristler bunun klasik bilim kurgu izleyicisinin kabulleneceğinden uzak bir fikir olduğu kanısına vararak insanları bir enerji kaynağına çevirmeyi uygun görmüşler ve hikayemiz başlamış. Yunan mitolojisinde düşler tanrısı olan Morpheus’un Neo’yu, yani seçilmiş olanı arayışıyla düşlerinden uyanmak isteyen Neo’nun yollarının kesişmesi ve bu kesişmeye ise Trinity’nin eşlik etmesi bir tür Baba-Oğul-Kutsal Ruh göndermesiymiş. Morpheus’un gemisi olan Nebukadnezar ise gece gördüğü rüyaları tüm dünyada arayan bir Babil kralı II. Nebukadnezar’dan gelmekteymiş. Seri boyunca referansları verilen Neo ve İsa benzerliği ikinci filmin sonunda Mimar tarafından çökertilmiş ve aslında bunun başka bir tür kontrol mekanizması olduğu, Neo’nun da kendinden önceki 5 seçilmiş gibi sistemin bir parçası, Zion’un aslında altıncı kez yok edileceği gerçeği gün yüzüne çıkmıştır. Matrix’in annesi sayılan Kahin tarafından ortaya atılan kehanetin aslında bir tür yalan olduğu, seçilmişin hiçbir şeyi değiştiremeyeceği, insan ırkının hiçbir zaman üstün gelemeyeceği bir döngüye hapsedilen insanlık, Neo’nun Trinity’ye olan aşkı sayesinde umut ettiği yaşama ve barışa ulaşmıştır. Bu ve bunun gibi bir çok detayı yakın zamanda farklı bir yazımda derinlemesine her film için ayrı olacak şekilde paylaşacağım, Animatrix dahil.
Biraz sonra anlatacaklarım tamamen kendi fikirlerimden oluşmaktadır ve spoiler içermektedir. Bu bilgiyi de verdikten sonra Resurrections üzerine yazmaya başlayabilirim.
Resurrections…
Benim için serinin en büyük hayal kırıklığı olan eser.
Thomas A. Anderson, Deus Machina adlı oyun şirketinde bir oyun yazarıdır. Matrix adlı oyunu yazarak oyun dünyasında yeni bir devrim yaratmış, oyun dünyasının mihenk taşı haline getirmiştir. Yaşadığı dünyanın gerçekliğini sorgulayıp kendi yaşamından mustarip halde belli bir döngü içerisinde hayatını sürdürmektedir. Terapistine söylediği “Rüya olmayan rüyalar görüyorum.” cümlesinden anlaşılacağı üzere Mr. Anderson gerçek ve kurguyu birbirinden ayırma yeteneğini kaybetmiş, zihninde ürettiği anıların aslında gerçek olduğunu düşünmeye başlamıştır. Trinity ise “Tifanny” adı altında evli bir kadını canlandırmaktadır.
Üçlemenin sonundan altmış yıl sonrasını anlatan hikâyede Bugs karakterini canlandıran Jessica Hemwick, Matrix’in içerisinden Neo sayesinde kurtulmuş fakat Neo’nun bunu hatırlayamadığından haberdardır. Bugs Matrix’in içinde Neo’yu aramaya karar verir ve ona ulaşana kadar durmayacaktır. Oyun yazarımız Thomas Anderson yazdığı yeni oyun “Binary” için programlarını geliştirmek üzere eski Matrix kodlarını kullanarak yeni bir mod oluşturur. Bu modun içerisine Agent Smith ve Morpheus karışımı olan “Agent Smith” adında bir program ekler. Bugs’ın bu anomaliyi fark etmesiyle bu moda sızarak olup biteni anlamaya çalışırlar. “So déjà vu, and yet it's obviously all wrong. Maybe this isn't the story we think it is.”
Trinity’nin ilk filmdeki ajanlardan kaçış sahnesini birebir yazdıkları bu modda işler ters gider ve Agent Smith adlı program Bugs ile iletişime geçerek aslında kendisinin Morpheus olduğunu dile getirir. Ne hikmetse Bugs hiç sorgulamadan karşısındaki programın Morpheus olduğuna inanarak onunla birlikte bu moddan çıkıp gerçek dünyaya geçerler. Sırada Thomas abimizi uyandırmak vardır.
Bugs ve yeni Morpheus matrix içerisine sızarak Neo’yu uyandırmaya çalışır ve başarısız olurlar. Mr. Anderson’ın çalıştığı şirkette büyük bir çatışma gerçekleşir ve aslında Agent Smith 2.0 olan Thomas’ın patronu, önüne çıkan eagle silah sayesinde kendi gerçekliğini hatırlar ve Neo’yu öldürmeye çalışır. Filmde Thomas’ın terapistliğini yapan Neil Patrick Harris 7. Döngü Matrix’in yaratıcısıdır ve bütün bu çatışmanın kodlarını değiştirerek Thomas’ı kendi ofisine alır. Bu yaşadığının zihninin bir oyunu olduğunu Neo’ya empoze eden Analist her şeyi güvenceye alarak yoluna devam eder. Artık delirdiğinden emin olan Thomas pijaması ve beresiyle bir çatıda kafayı çektikten sonra ilk filmdeki zıplama sekansını hatırlayıp çatıdan atlamayı dener. Tam bu sırada arkasında Bugs belirir ve Thomas’ı White Rabbit dövmesiyle ikna eder. Hareketli bir portal olan trenin içerisinden Morpheus’un yanına giderler. Morpheus’un eski halini kesinlikle unutun, Morpheus artık programlanmış bir dijital bilinçtir ve tamamen saçmalıktan ibarettir. Öyle ki eski benliği ve kaynağı olan gerçek Morpheus’un meşhur kırmızı-mavi hap sahnesiyle alay ederek Thomas’ı ikna etmeye çalışır. Biraz önce bütün gerçekliği sorgulayan ve şirketinde yaşanan çatışmanın aslında bir tür zihin ürünü olduğunu kabullenen Thomas abimiz hiç sorgulamadan kırmızı hapı alır ve gerçek dünyaya merhaba der.
Yeni seride makine ırkı Neo’nun başlattığı barış sürecinde enerji kıtlığı yaşamış ve kendi içerisinde bir savaş vermiştir. Makinelerin bir kısmı insanların safına geçerek “Sentezleyiciler” adını almışlardır. Zaman içerisinde Zion’a tekrar saldırı gerçekleşmiş ve barışın bitmesiyle insanlar tekrar Matrix’te esir konumuna düşmüşlerdir. Sentezleyiciler ve İnsan ırkı IO adında yeni bir insan-makine şehri kurup orada yaşamaya başlamışlardır. General Niobe önderliğinde kurulan bu şehirde matrixteki kodlar kullanılarak çeşitli sebzeler üretilmeye başlanmıştır. IO açık ara Zİon’un ötesine geçmiş insan ırkı için hayal denecek bir seviyeye ulaşmıştır.
Neo gerçek dünyaya dönmüştür ve delirmediğini idrak etmiştir fakat bir sorun vardır, Trinity hala Matrix’e bağlıdır. Öykü buradan itibaren zorlama bir aşk hikayesine dönüşür ve tamamı klişelerden oluşan kendini tekrar eden bir aşk filmine bağlanır. Neo’nun bütün amacı Trinity’yi kurtarmaktır ve önünde bir engel vardır. IO’nun kaderinin Zion gibi olmasını istemeyen General Niobe Neo’yu yani seçilmişi yeniden dünyaya gelir gelmez hapse attırır. Bugs da dijital Morpheus ile birlikte Neo’yu kaçırarak Trinity’yi kurtarmak için Matrix’e sokar. Peki Matrix’e girer girmez karşınıza kim çıksa beğenirsiniz? Agent Smith 2.0. Yeni Smith eski benliğinden uzak, artistik karakterinden ve kendine has motivasyon kaynağından yoksun, adeta sırf hikaye ilerlesin diye var olan bir Smith benim gözümde. Tek isteği Neo’nun Matrix’ten uzak durması fakat niye? Bunun bir cevabını sağlam bir şekilde henüz alabilmiş değilim. Neo’yu tek başına yenemeyeceğini bildiği içinde yanında 6. sürüm ve eski sürüm Matrix’lerin Hades’i olan The Merovingian’ı getirmiş, şaşırdınız mı? Ben şaşırmadım. Merovingian'ın kendisine benzemeyen eski gösterişli halinden eser kalmamış ve adeta bir evsize dönüşmüş. O karakteristik ses tonu ve Fransız aksanıyla hikayede derin bir yer sahibi olan Merv, bu sefer sadece diyaloglu figüran gibi sağda sola bağırır hale gelmiş. Merv’ün bu hale gelmesinin sebebi de tahmin edin bakalım kim? Doğru bildiniz, Neo.
Burada ilk filme benzer planlarda çekilen ve salı pazarında çıkan kavgaları andıran dövüş sahneleri gerçekleşir. Neo Smith’i aduket hareketiyle etkisiz hale getirir. Merv’ün yanındaki vampir kurt adam karışımı sürgün programların da yenilmesiyle yeniden Trinity arayışı başlar.
Trinity’yi bulup karşısına çıkan, onunla konuşmaya başlayan Neo abimiz tam her şeyi açıklayacakken birden Neil Patrick Harris’in canlandırdığı Analist karakteri ortaya çıkar ve tüm yaşananları geri alarak Bullet Time’ın bir çeşit yeni versiyonu olan zamanı yavaşlatma hareketiyle Neo’ya her şeyi anlatmaya başlar. Neo hareket edemez halde analisti dinler. Analistin yarattığı bu yeni Matrix seçimlerin baz alınmadığı ve tamamen her koşulun makinelerin lehine çevrilebileceği manipülasyonlarla dolu olan, botların insanların arasına karıştırıldığı komplike bir mekanizmadır. Analist yeni Matrix sürümünü yazarken eski versiyonlardan bir şey fark eder, Neo ve Trinity birbirlerine ne kadar yakınsa Matrix o kadar düzgün ve işlevsel çalışmaktadır. Bu yüzden onları diriltir ve dijital kimliklerini sürekli değiştirerek farklı hikayeler içine sokar. Neo tüm bu olanlarla savaşma arzusuna rağmen Analist Neo’yu Trinity’nin ölümüyle tehdit edince Neo geri adım atmak zorunda kalır ve Matrix’ten çıkar.
General Niobe emre karşı gelindiği için çok öfkelidir, Bugs ve ekibini sorguya çeker. Bu sırada tam hikaye tıkanmışken gene bir karakter devreye girer: SATİ. Üçlemenin son filminde tanıdığımız Sati büyümüştür ve Matrix içerisinde Mr. Anderson’ı sürekli kontrol ederek onu korumaya çalışmaktadır. Sati’nin motivasyon kaynağı ise Neo ve Trinity’nin diriliş podlarını yaratan ailesinin Neo’ya yardım etmek amacıyla harekete geçtiklerinde sistem tarafından silinmesi üzerinedir. Sati, gönderdiği makineyle Niobe’yi ikna ederek Trinity’yi kurtarma üzerine bir plan yapar ve olaylar gelişir.
Tekrar Matrix’e giren Neo ve ekibi Tirinity’ye ulaşmaya çalışırken Analist karşılarına çıkar. Neo Analist’e iki seçenek sunar: Ya Trinity’yle konuşup onu da çıkaracaktır ya da Trinity’yi ikna edemezse kendisini feda edip sisteme dahil olacaktır. Analist bu fikri kabul ettikten sonra Neo Trinity ile konuşmaya çalışır fakat Tirinity hiçbir şeyi hatırlamaz. Tam tekrar hikaye tıkandı derken Trinity masadan kalkıp on metre ilerledikten sonra her şeyi hatırlar ve gene bir savaş başlar. Şimdiye kadar anlattığım her şey tam olarak klasik bir Türk dizisi gibi ilerliyor ve buna şaşıramıyorum maalesef. Analist tekrar mağlup olduğunun farkına varır ve gene zamanı yavaşlatır. Neo gene çaresiz kalınca ne olsa beğenirsiniz? Agent Smith devreye girer ve Analist'i etkisiz hale getirir. Neo ve Trinity bu esnada kargaşadan yararlanıp kaçmaya çalışırlarken Analist botları devreye sokarak onları bir çeşit zombiye dönüştürür ve tüm Matrixi bu ikisinin üzerine yönlendirir. Çeşitli aksiyon sahneleri ve bullet timelardan sonra Neo ve Trinity çatıdadırlar ve önlerinde iki helikopter vardır. Helikopterlerden biri füze göndererek onları etkisiz hale getirmeye çalışır fakat Neo abimiz bu füzeyi de aduket karışımı güç patlaması hareketiyle etkisiz hale getirir. Ardından çatıdan atlamaya karar verirler fakat Neo uçamaz. Trinity Neo'yu aldığı gibi uçmaya devam eder ve Matrix'ten çıkarlar. Son sahnede ise Neo ve Trinity Analist'in ofisine gidip Analistten hesap sorarlar. Trinity öyle güçlenmiştir ki Analisti dövmesine rağmen tek parmak şıklamayla eski haline getirir. Final sahnesinde ise Neo ve Trinity el ele uçarak gökyüzüne giderler.
Lana Wachowski, cidden mi? Yirmi yıl devam filmi olmayacak dedikten sonra bize verdiğin hikaye bu mu? Koskoca Matrix’in teması “Aşk her şeyi aşar” mıydı? Yarattığınız karakter derinliklerini yok etmeniz, yeşil renk paletinden süper kahraman renk paletine geçmenizden bahsetmiyorum bile. Agent Smith, Morpheus, Niobe, Merovingian gibi karakterleri nasıl bu hale getirirsiniz? Matrix'in yıllarca beklenen ve halen daha beklenmeye devam eden devam filmi bu olmamalıydı. Filmin spesifik bir konusu dahi yok. Neo’nun yolu mu? Hayır. Trinity ile ilgili mi? Hayır. Devam filmi olarak hikayeyi ilerletme kaygısı var mı? Hayır. O zaman neden izledik bu filmi? Bütün film boyunca debelenip Trinity’nin on dakikada öyküyü sonlandırması için mi? Basit hikayeyi nostaljiye yedirerek seyircinin kabullenmesini beklemelerini anlayamıyorum. Hikayenin tıkandığı yerde ilerletmek için bir bir eski karakterleri devreye sokmak çok amatör işi. Görsel efektlerin, dövüş koreografilerinin ve müziklerin saçmalığını da mı fark etmediniz? Matrix serisi boyunca görev sahnelerinin hangisinde Marvelvari kahramanlık müzikleri var? Matrix yıllarca seyircinin beklediğinin tam tersini verdi ve bunu öyle bir anlatıyla işledi ki kimse neden böyle oldu deme cesaretini bile bulamadı kendinde, bu film hariç... Yıktığınız o felsefi değerler ve sorgulatıcı alt metinler nereye gitti? Yirmi yıl sonra "Yapalım işte, Matrix olsun." demek için çekilmiş bir film bu. Yaptığınız güzel her şeyle alay etmişsiniz. Beklediğim bu değildi, benim için koca bir hayal kırıklığı.
Gizem K.
2022-01-13T11:46:48+03:00Matrix'i defalarca izlemiş biri olarak söyleyebilirim ki, film tam bir hayal kırıklığıydı. Seriye haksızlık olmuş.
Kotilyan
2022-01-07T22:55:04+03:00eğer benim gibi matrix üçlemesine haddinden fazla bağlıysanız izlememenizi öneririm zira ben yarısında kapatmıştım :) yorumlarınız için teşekkür ederim :)
Mısra Ergök
2022-01-07T22:44:29+03:00Filmi izleyemeden okuduğum ikinci eleştiri oldu. :) Merak edip okuyorum, siz de çok güzel anlatmışsınız, aktı gitti. Ama ben de aşk hikayesi meselesini duymuştum. Yine de izlerim ama. Elinize sağlık. :)
Kenan Birkan
2022-01-07T22:21:18+03:00Güzel bir yazıydı ve tatmin oldum açıkçası. Bir türlü izleyemedim ama ortalama herkes aynı yorumu yapıyor. Ama yine de izlemek istiyorum. Teşekkürler. 🙏🏼🙏🏼