Dostunla tanışmaya gittim bugün. Yemyeşil bir muhabbet kuşu. Üzerinde renk renk desenler, gözlerinde güzel bir ışıltı vardı. Lakin kafesinde sürekli ötüyor, etrafına bakınıyordu. Belki de seni arıyordu gözleri. Gittiğinin farkında sanırım. Eksikliğin içinde bir yara açmış, daldan dala konup duruyor. Sanki özgür bıraksak sana doğru uçacak. Bir sabah kaçıp gelebilir yanına. Zaten özlem, kafesleri aşıp gelebildiğimiz tek yerdir değil miydi? Ben de yapıyorum bunu sürekli. Kendi tutsaklığımdan sana doğru kaçıyorum. Görünürde süzülebileceğim kanatlarım yok. Ama sen de biliyorsun, bazı şeyler hissiyatla var olur. Yanına gelirken gökyüzünden aşağıya baktığımı hissediyorum. Tüm maviliklerin içinden kopup havalanıyorum. Tependeki asırlık ağacı buluyorum önce. Dallarına konup selam veriyorum. Yavaş yavaş iniyorum yanına. Söylesene, bir kuş olmayışımın ne önemi var? Kanadı kırıklar uçmayı unutur belki. Ama o hissi asla silemez içinden. Bir zamanlar uçabiliyorduk. Sen, ben ve kuşun. Şimdi birimiz toprak altında, birimiz kafeste, birimiz de mezarlığa çiçek seçiyor. Sonumuzu unutsak kanatlarımız yeniden çıkar mı bir gün? Ayrı yerlerde de olsa uçamaz mıyız artık?