Paris’te sıcak bir eylül akşamıydı. Mirabeau, États généraux’te muhalifleri olan Girondiler ve Jacobenler’e karşı önemli nutuklar atmış yorgun bir şekilde sokakta yürüyordu. Café des Cafés önünden geçerken acıktığını fark etti ve bir şeyler atıştırdıktan sonra güzel bir kahve içebilmek umuduyla içeriye girdi. Akşamın serin esintilerinden faydalanmak için dışarıya bakan iki kişilik küçük yuvarlak masaya oturdu. Notlarını koyduğu çantasını güvenle yanına yerleştirdikten sonra yemeğini yedi. Kahvesini yudumlayıp kalkacağı sırada Jakobenlerin lideri Robespierre’in ona yaklaşmakta olduğunu gördü. Bu yüzden daha dik oturdu ve omuzlarını şişirerek sandalyeye daha iyi yerleşti. Robespierre yanına yaklaştı ve masasının kenarında durup:

               —Kalkıyor muydunuz mösyö?

               —Evet, ancak bir dostla laflamaya her zaman vaktim vardır.

               —Dostu mu? Bu kadar kibar olmanıza gerek yok birbirimizi sevmediğimizin bilgisi güzel ülkem Fransa’nın bile sınırlarını aşmıştır.

               —O zaman kalkmam için bir engelde yok mösyö.

               —Aksine oturmanızı istiyorum. Bir düşmanı tanımak, bir dostu tanımaktan daha yararlıdır. Yanılıyor muyum?

               Mirabeau, eve gitmek istiyor ancak onun kendisiyle ne konuşmak istediğinde merak ediyordu.

               —Öyledir sanırım. Neler konuşmak istiyorsunuz.

               —Şahsınıza ve fikirlerinize karşı yüce mecliste konuşmadığım fikirlerimi beyan etmek istiyorum. Oturabilir miyim?

Robespierre sorunun cevabını siyah ve göz kamaştırıcı redingotunu toplayıp diğer sandalyeye yerleşti. Sonra alaycı bir sesle:

—Dostlarınızı masanızda size eşlik etmeleri için her zaman bu kadar bekletir misiniz mösyö? Yoksa sıradan bir avukat sizin gibi bir kontun masasına erişme şerefine hiç kavuşamadı mı, dedi.

Mirabeau bu küstah tavırlardan hiç hoşlanmamasına rağmen bu belli etmeyerek ancak gururla:

—Hayır dost olmadığımızı artık ben de kabul ediyorum. Ancak şunu da unutmamanızı isterim ki sıradan bir halk veya avukat bir kontun masasına oturabiliyorsa bu düşmanınız sayesinde gerçekleşmiştir.

Robespierre’in belki de en tahammül edemediği şey bu gereksiz büyüklenmelerdi. Zaten olması gereken buydu. Buna hizmet edenler sessizce bir köşede durmalıyken, düşmanlık edenler acilen ezilmeliydi. Öfkeli bir sesle:

—Satranç oynamayı bilirisiniz değil mi mösyö? Bence rolünüz ancak bu oyundaki bir piyon kadardır. Gerçekleşmesi kaçınılmaz ve bir sürü etkene sahip olan bu şanlı ilerleyişte lütfen kendinizi büyütmeyiniz mösyö. Hatta siz tahtadaki başka bir piyonu yiyerek takımına ihanet eden bir hainsiniz.

 Mirabeau böyle bir cevap beklemiyordu adeta şoka uğradı ancak buna karşılık vermek artık bir gurur meselesi olmuştu.

— Siz avukatlar en çok süslü sözler söylemeyi bilirsiniz! Lakin kralımız mecliste kan emici aristokratlarla birleşip halkı dinlemezken ben ayrı bir meclis oluşturup, ‘’Burada toplanan meclis Ulusal Meclistir. Fransız ulusunun gerçek temsilcileridir.’’ Demeseydim siz şanlı Bastille Baskını’nın gerçekleşebileceğine inanıyor muydunuz? İşin özü mösyö sözle olmuyor bu işler.

Robespierre sanki bu anı uzun zamandır bekliyormuş ve onun neler söyleyeceğini neredeyse kelimesi kelimesine iliyormuş gibi bir saniye düşünmeden mahkemelerde edindiği alışkanlığın etkisiyle sesini kalınlaştırarak:

 —Mösyö sürekli geçmişten konuşuyorsunuz ben ise ileriden gelecekten bahsetmek için geldim. Benim geleceğimde bu ulusun geleceğinde ‘’kralımız’’ diye hitap ettiniz haşerenin yeri yoktur, o kan emici hayvanların en büyüğüdür bu sıfatın kullanılmasına dahi tahammül edemem. Kralı başı olduğu aristokrasiden ayırıp aristokratlardan nefret ediyorsunuz ne tuhaf doğrusu yoksa bunun nedeni Montarlier Markizi Marie-Therese Richard’la mı ilgili?[1] Ayrıca sizin parladığınız meclisin toplanmasına Dauphiné bölgesinin şanlı halkı sebep olmuştur. Kan emici haşere, bir damarı kaybetmeden böyle bir şeye kalkışmazdı.

Mirabeau çok gururlu bir insan olduğu için kendisiyle bu üslupla konuşulmasına tahammül edemezdi. Ama düşmanının kendisinin gereksizliğiyle ilgili ileri sürdüğü kanıtlarında altında kalamazdı:

 —Aklınızda en az diliniz kadar sivri ve yüzeysel mösyö. Nasıl böyle konuşabildiğinize de hayret doğrusu. Hangi devlette görülmüş sizin kralsız yönetim. Böyle bir yönetim altında kim baş olacak kim karar verecek? Tüccar veya eğitimli kesime mi güveniyorsunuz. Tüccarların işi gücü ceplerindeki trafiği denetlemektir. Eğitimli kesimi yani sizi düşünüyorsanız (!) Buna ne sayınız ne bilginiz yeter. Şimdi yanınızda yürüyen halk bile sizin dinsiz ve kralsız yönetim anlayışınıza karşı gelecektir. Çünkü siz halkı anlamamışsınız.

—Konuşmalarımız kayıt altında değil ve siz şimdi düşmanınızın en büyük düşlerini öğreniyorsunuz yerinizde olsam daha sert konuşmamı isterdim. Etrafınıza bakmak isteseniz Amerika’da görürüsünüz. Kral olmayınca ne olacak biliyor musunuz? Eşitlik olacak. Kral eşitsizliğin önündeki en büyük put ve eşitsizliğin simgesi o putu devirdiğimizde eşitsizlikte ortadan kalkacak. Ama sizin de o putun altında ezileceğinizi biliyorum. Çünkü sizde eşitlik düşmanısınız öyle olmasa birinci maddesinde ‘’ İnsanlar, haklar bakımından özgür ve eşit doğar ve yaşarlar. Sosyal farklılıklar ancak ortak faydaya dayanabilir.’’[2] geçen eşitliğe dayalı oluşturulmak istenen yeni düzene karşı çıkıp kralımız dediğiniz canavarın veto hakkını korumaya yönelik görüşler belirtmezdiniz.

 —Doğrusu her şeye bir cevabınızın olmasını takdir ediyorum. Ancak hep sözde kalıyorsunuz. Ben düşüncemin arkasındayım siz halkı benim kadar iyi tanımıyorsunuz onların Katolik onurlarının veya krala bağlığının ne kadar güçlü ve hassas olduğunun farkında değilsiniz. Şikayetçi olduğunuz bu eşitsizlik (!) dediğiniz düzen ancak iyileştirilebilir ve öyle olması gerekir. Sizin iddia ettiğiniz gibi yıkılmalar bir anda olacak şeyler değildir; zaten toplumun iyiliği için olmaması gerekir. Sanırım kitaplardan başınızı kaldırmadığınız için(!) halı benim kadar tanımıyor ve bu gerçeği göremiyorsunuz. Sizin için ne kadar zor olduğunun farkındayım ancak alçakgönüllülük gösterip bu gerçeği görenlerden öğrenin. Müsaadenizle mösyö.

 Robespierre, çok öfkelendi ve yakasına yapışıp:

 —Kurduğunuz bu düzende doğaya karşı gelip olması gerekeni engelliyorsunuz! Kurduğunuz bu düzende siz ve sizin gibi eşitlik düşmanları, halk düşmanları söz sahibi sizin de dediğiniz ve gösterdiğiniz gibi sözle olmaz. Bunu kral ve çevresi yıllarca kan emerek ve erlerini korumak için kan dökerek, eşitlik isteyen Dauphiné bölgesi köylülerinin kanını dökerek kanıtlamıştır. Öncelikle en büyük simge kralın kanı dökülecek sonra eşitlik fikrine karşı en ufak bir düşmanlık gösterenlerin başı ezilecek. Size tavsiyem onu da başlangıçta bir kıvılcım dahi olsa katkınız olduğu için veriyorum putların altında kalanlardan olmayın!

Robespierre, Mirabeau yakasını bıraktı ve bir an önce nefes almak için kendini Paris’in sokaklarına attı.


[1] Kaçırıp evliliğini bozduğu için hapis yatmıştır.

[2] İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirisi