Parke taşının üstünde geçirdiğim günlerde,

Yağmurlu sükûnet ovalarındayken,

Perdelenen çokluk yollarının,

Apaçık halidir caydıran liyâkat.

Üstü kapalı gökyüzündeki sonsuz tecrübe.

İzdihamın itirazıysa beyanları,

Haklılardır elbette.


Geminin köhne yelkenlerinde gözlerimi açmak,

Etrafı kolaçan eden martılardaki karga hissiyatı.

Hepsinin amacı şeref.

Hapishanenin dikenlerindeki sivri uç da dahil,

Kaçamayayım diye binbir türlü badire.

Oysa ben çoktan kaçırdım izinleri.

Yelkenler gemiden kaçtı,

Gemiler martılardan.

Martılarsa her birinden.


Çayırlığın sarılarını solmuş bil en iyisi,

Gökteki güneşiyse gündüze eşlik eden.

İki sarıdaki anlamdır yaşamak.

Şölenlerle gökdelenlere çıkan şehriyârlar,

Uzayan giden lime yollar,

Çevresindeki dizden aşağı naylondan karlar,

Parke taşında hüzünlenerek büyüdüğüm nice yaşlar,

Yelkenlerin endamında görünürdü nadiren.


Geminin burnu çayırlığa vurdu bu sabah.

Güvertesiyse dağlara.

Yelkenleriyse rüzgârın şevhetperestliğine.

Her şey birbirine karıştı.

Şeker bile erimez oldu kahvemde.


Soğuğu sever oldu bedenim.

Kollarım ihtirâm eyledi kollarına,

Düşüncelerimse ihtirâk.

Parke taşlarından kalkıp yaşamın münasip noktasına,

Gemiden başladım bu sefer.

Şu sıralar maviye kanmak olası.

Dalgaları selamlamak da vedanın bir başka açıklaması.

Her şeyi öğrenir oldum farş tahtalarında.

Gözümle gördüğümü sözümle öz sandım.


-Barış Taşkın