burası malum yer

burası senden uzak

adınla iç içe, sarmaş dolaş 

uzun yıllar erimekte

dilinin derisine dikili mumlar

burası bahsi geçen

burası inatla soğuk biraz

dalında sarıya vuran akrep

kökünde gözleri tanrının kötü şakalarından ibaret

bir solucan

bir yanılsama

tırmanırken atlılar, atlıkarıncalar

köyün meçhul faillerine emanet

çiçekler, muştalar

orası biraz da unutulmuş sanki

kimsenin uzak yollara ayağı takılmadan

hatırlamadığı bir nehir belki

belki yalnızca ölülerin yüzebildiği

kağıttan huzurların bir avuç içinde

buruşturulup kırıldığı

kırılıp küle katıldığı

sise benzer bir zehir dumanında

iki elim birbirine dolandı

ayaklarının izini taşıyan göğsümün kuyusunda

yüzülen derisinde küskünlüğün

dizlerine iki çivi çakıp

kuyulardan taş topladım

gökyüzünden yeryüzüne

bir bedduanın teslimatı gibi

tam yerinde ama biraz saati kaçırmış

gecikmiş zemheri

malum bilinmezlikleri yasla sırtıma

orası kamburumda saklı

soğuğa hasret ve her nasılsa

cehennemden az ileride

çok yakında

burası malum, orası uzak

kavrulan derimde inleyen bulut

ağlayan ne yazık kupkuru bir dal

kapkara mezar ve toprak

söylesin

nasıl dinsin şimdi ahın kızgın feryatları

yorgunum bin yıldır taşımaktan

burada her şey meçhul

her şey bir resim

karıştı ruhumun duvarlarına zaman

akrep yabancı

tanıdık yelkovan.