Gel. Koca bir anlamsızlığın içindeyim. Kayboluşumu bulmak için anlayabilmen gerek beni. Anlatmam gerek. Tane tane, bunca zamanın içine sığdırdığım ve yitirmediğim her şeyi. Kaybetmeden bilincimi, anlatmalıyım. Neredeyim bilmiyorum artık. Her şeye tanıdık bir kendime yabancıyım sanki. Her şey güzel olabilirdi, biliyorum. Ama benim bir şeyleri nasıl güzel yapabileceğime dair hiçbir fikrim yok. Bildiklerim ve yapabildiğim kadarıyla yaşayabileceğim hayat şu an yaşadığım hayat. Ve hayatım, birbirini sürekli taklit eden anlardan ibaret. Boğuluyorum artık, bu anların sürekliliğinde. Sanki yaşamak avuçlarıma bırakıldı ve ben onunla ne yapacağımı bilmiyorum. Tökezledim, onca engeli aşa aşa geldiğim bu dünya artık anlamlı gelmiyor. Anlatmakta zorlandığımı fark ettiğimden beri görüyorum ki içimdekileri yitiriyorum; kelimeleri, düşlerimi, yetilerimi. Azalıyorum ama hala biraz varım. Gittikçe zorlaşıyor hayata karşı içten kalabilmek. Yaşadığım hiçbir acıya benzemiyor şu an hissettiklerim. Aslında hissetmiyorum bile sadece biliyorum, önceki yaşantılarımla ezberlediğim hisler bunlar. Bu yüzden tanımlayamıyorum hayatın üzerimdeki yeni eylemlerini. Öylece durmak diyorum buna. Ne gelecek anlara dair endişe taşıyorum ne de geçmişe dair bir his. Sadece bildiğim için var oluyor yaşadıklarım ve hissetmediğim için usulca dönüyor içime. Karmakarışık varlığım. Gel. Belki anlatabilirsem, kendimi anlarım.