Nasıl hitap edeceğimi bilmiyorum fakat size yazıyorum efendim. Acziyetimi anlatmamın mümkünatı yok. Fakat bunu dilim döndüğünce anlatmaya çabalayacağım.

Siz hiç elleriniz titrerken yazı yazmaya çabaladınız mı? Gözyaşlarınız akarken, ruhunuzdan bin parça kaybettiniz mi? Bu tenhai içinde bataklıktan kurtulmaya çalışıp, kitapları duvarlara fırlattınız mı? Yalnızlığın elem verici rüzgârından uzaklaştınız mı? Efendim, ben artık yok oluyorum. Biliyorum ki, bu hastalık da beni bitiriyor. Artık ruhumu dindirmek için sanat müziklerini dinlememe gerek yok. Ben yok oluyorum. Yok olmak ne demek onu da bilmiyorum. Bu kadar vukufsuz olmaya da dayanamıyorum. Ah benim Ruh-i Malul'um...

Sükût-i mustaribane içinde gökyüzüne bakakalıyorum efendim. Ruhumdaki eziyetleri size daha nasıl anlatabilirim bilmiyorum...

Ebedî huzuru bulabileceğimi biliyorum. Ebedî huzur, bilmediğimiz köylerde saklı. Sizin gittiğiniz her yer beni tutku sarhoşu ediyor, efendim. Sizin istediğiniz gibi neşeli ruhum yok. Bunu belli etmek istemezdim. Herkesten kaçıp, şiirlere, kitaplara özellikle de sizin aşkınıza sığındım. Bu bir aşk mektubu değil efendim. Zira sizi size anlatacak kadar bilgili değilim. Bu mektup eğer elinize geçmişse bilin ki ruhum rehin-i fena halde. Ah mefturane bakışlım...

Söyleyecek fazla bir sözüm kalmadı. Sizin her daim mutlu olmanızı, ruhunuza dargınlık veren şeylerden kaçınmanızı dilerim.

Sevgilerimle,

Mahperi.