"Satırlar yalan söylemez" dedi. Gözlerimin içine bakarak, yıllar önce yazmıştım o mektubu bugün bulmuştu.

Mektubu tekrar açtı yıllar sonra tekrar duydum kendi cümlelerimi. O okudu ben hissettim, o günkü korkularımı, o konuştu içimdeki fırtına alevlendi. Sahi ne zamandır içimdeki kadın bu kadar korkuyordu ne zamandır o sözler beni şu anki gibi doğru ifade ediyordu, kendi cümlelerimi bir kez de ben dile getirdim;


Bugün o kadın kendini ateşe attı hiç uğruna mıydı?

Hayır. Bunun adı cesaretti, hiç yanılmamıştım. Yanıltmamışlardı, öylece izledim. Söylenen yalanları. Oysa ne de güzel oynuyordum değil mi o her şeyden habersiz kadını. Hiçbir şeyi görmemiş gibi gülümseyerek gittim yanlarına, fark etmediler değil mi?

Fark etmediler. Belki de fark etmemi istemediler onlar da oynadılar.

Nereden bilebilirlerdi ki perdenin açık kaldığını seyircilerin her şeyi duyduklarını.

Sustular kendi çıkarları için gülmeye devam ettiler. Güvenmeyi seçmiştim.

Bir kez daha merak ettim. Nasıl bir tiyatro oynayacaklarını.

Susmak. Her şeyi görmüşken, susmak. Cesaret isterdi değil mi?

İsterdi. Hayır, intikam için değildi bu sessizlik. Sadece meraklı olmaktı, oyunları izlemeyi seven bir kadının merakıydı.


Ezberimdeydi. Unutmamıştım, kendini hiçbir zaman çok seven bir kadın olmadım.

Balık etli bir kadındım.

Şimdiki güzellik algısının zıttı bir görünüşe sahiptim. Ama bundan nefret etmedim hiçbir zaman gurur duymadığım gibi.


Nasıl olabilirdi? Bu mektuplar yıllar öncesinde silinmişti, Nasıl? Hala her cümlesi ezberimdeydi, içimdeki o çocuk nasıl o kadının sözlerini ezbere bilebilirdi.

Bu bir direniş miydi? Belki de haklılardı

İçimdeki ateş "var olmaya" devam edecekti.