Askerliğimi Batman'da yaparken duvarda bir mektup görmüştüm, ben de o mektuba karşılık bir mektup yazmıştım. İşte o mektup:


"Sevgili asker ağabilerim,

Siz olmasaydınız yurdumuzu kim kurtaracaktı. Sizin sayenizde yurdumuz güvende. İyi ki varsınız. Sizler oldukça bizler de buradayız. Sizlerin emekleri sayesinde bizler de varız. Siz olmasaydınız biz ne yapacaktık? Biz size büyüyünce yemek, giysi, mermi ve silah taşıyacağız. Sizin sayenizde biz de mutluyuz. İyi ki buradasınız. Artık bizde bizde meslek sahibi olup asker olup Türkiye'yi kurtaracağız. Sizlere bugüne kadar ne yapdıysanız hepsi için çok teşekkür ederim."

Gülsüm Nur Gündoğan

4A Sınıfı

Okul : Zafertepe/Çalköy


Sevgili Gülsüm,


Kalbinin güzelliğini seni hiç tanımasam da görebiliyorum. Bize de senin yaşındayken her gün, vatan sevgisi, yurt aşkı gibi duygular derslerimizde sürekli olarak aşılanmaya çalışılırdı. Aslında bu yazıyı senin okuyamayacağına emin olarak kaleme alıyorum.


Biz, yani askeri sistemler, militarist düşünceler, hiyerarşik rütbeler, internetteki görsellerde dağda yurdu için hınca hınç savaşan asker imajı olmasaydı, yurdumuzu More'un Ütopya kitabında anlatılan yurttaşlar arasındaki karşılıklı hoşgörü, sonsuz barış, ortak yaşam ve askere gönüllü olarak gelmek istemeyenlerin birbirine korku aşılamadığı istekli ve gönüllü bir askerlik paradigması kurtaramaz mıydı? Dünyayı güzellik kurtaramaz mı? İçimizdeki kan sadece içimizde kalmakla yetinemez miydi şiddetin askerlerinin merhameti eşliğinde?


Güven, burada pek de bizim sayemizde olmuyor gibi. İnsanların gözlerinde bulunan, evren arkadaşlarına karşı beslediği düşmanlığı görebiliyorum çünkü. Daha geçen gün Batman'ın bir ilçesinde çıkan tartışmadan dolayı asker askeri tüfekle öldürdü. Biz seni gerçekten mutlu ediyor olamayız Gülsüm. Eğer yurdumuz bizim sayemizde güvende olsaydı gerek askerlere verilen eğitimlerin yarısından fazlası yürüyüşten ibaret olmayıp silah, atış, kamera, intikal, arazi ve malzeme kullanma eğitimleri de dahil olurdu gerekse de askerde konuşulan muhabbetlerin pek çoğu incir kabuğunu doldurmayan ve yurdun içinde bulunduğu harap ve bitap durumla alakası olmayan muhabbetler de olmazdı ki.


Bizler oldukça sizler de her zaman olun fakat sizi, bize yemek, giysi, mermi ve silah taşırken değil, astronomiyle alakalı kimsenin aklına gelmemiş icatlarla uğraşırken, kodlama ve programlamayla, geleceğin bize getireceği her türlü teknolojiyle, robot teknolojileriyle, savaşsız ve şiddetsiz bir geleceğin ihtiyacı olan genç neslin gerektirdiği her türlü düşünceyle haşır neşirken görmek isterdim. Siz büyüyünce hep beraber böyle şeyler için kafa yorsak çok güzel olmaz mıydı ki Gülsüm?


Mutluluğunuz bizim sayemizde değil, sadece kendi sayenizdedir. Emin ol Gülsüm, Türkiye'yi şu anki halinden kurtarmak ne meslek sahibi olmakla ne de asker olmakla ilgilidir. Sanıyorsun ki askerlik eline silahı alıp saatlerce vatanını düşmanın gözünden ve ateşinden korumaktan ibaret. Burada askerlere her gün yerlere paspas çektiriyorlar, her yeri süpürtüyorlar, yerden kuş boku kazıtıp, sırtlarını kanatırcasına inşaat molozu taşıtıyorlar, dikenli çimleri çıplak elle bir yerden bir yere attırıyorlar, kazma ve kürekle ağaç tomruğu söktürüp, her türlü ihtiyaç olan yere harç attırıyorlar, çuvallarca at boku taşıtıyorlar senin uykunu bölüp, kitap okumayı sevmeyen uzun dönemlerin hiç de vatan ve yurttaşlık sevgisi içermeyen bakışlarına ve sözlerine maruz bırakıyorlar seni Gülsüm. Buna benzer pek çok işle yüzyüzeyken Türkiye'yi kurtaracak şeyin gerçekten de askerlik olduğunu nasıl söyleyebiliriz ki benim güzel kalpli Gülsüm kardeşim? Hiçbir şey sana söylendiği ve öğretildiği gibi değil maalesef. Meslek sahibi olmanın ülke kurtarmadığı tek ülkedir belki de Türkiye. Mimar mesleğinde bir adamın çaycı, makine mühendisi bir adamın çamaşır makinelerinin başında işçi, inşaat mühendisi adamın boyacı olduğu bir alanda gerçekten de Türkiye'nin bulunduğu uçurumdan kurtulabileceği, 11 yaşındaki o tertemiz kalbine sığıyor mu? Keşke karşımda olsan şu an, keşke kalbine giden damarlarından geçen o hiç pisletilmemiş düşüncelerini karşımdayken de duyabilseydim ve bu dediklerimi de yüzüne söyleyebilseydim.


Bizlere bugüne kadar ne yaptıysak teşekkür etmene hiç gerek yok hele. Bugüne kadar vatanımı kurtarmak adına hiçbir şey yapabildiğimi düşünmemekle birlikte ülkeme ait sevgi-zaman grafiğinin doğru orantılı olarak sürekli düşüş içerisinde oluşu yaşadığım Erasmus deneyimleri ve görme şansına eriştiğim Türkiye duvarları dışındaki hoşgörü, görgü ve birbirine kesintisiz saygı kültürü insanımızın esas deneyimlemesi gereken konular. Zira bugüne kadar yaptığım şeylerin arasında şu anda hiçbir işime yaramayan fizik ve kimya formülleri, çözülen testler ve yararsız olduğu bilindiği halde aşılanmaya çalışılan korku ve salt tek din, tek parti, tek tip düşünce diktesi bakış açısının öğretildiği bir ülkeyi sana emanet etmek mi benim teşekkürü hak eden davranışım?


Ben de zamanında 4B sınıfındayken sosyal bilgiler dersinde Osmanlı Devleti'nin, Türkiye'nin karşı karşıya kaldığı savaşların sonuçlarını merak ede ede tarih okurdum, tabii ki de hepsini kazanmalarını ben de isterdim. Sonra Einstein, Szilard, Zweig, Pessoa gibi pasifist ve savaş karşıtı insanlarla, bilim, edebiyat ve sanat için emeğini veren ve terini döken insanlarla tanıştım. İnadına savaştan kaçıyorlardı, inadına gelecek için hizmet etmek istiyorlardı geçmişin kanlı prangalarında yaşamamak için.


Bul beni Gülsüm, bul beni ve tanıdığım insanlarla tanıştırayım seni. Tertemiz kalpli insanı sevmez bu topraklar, bir damla kan, döküldüğü kalıbın rengini, tadını ve hissini hemen değiştirir. Kan, şiddet ve askerliği değil, doğanın bize sunduğu gündelik hayatın mucizelerini, geleceğe dair ütopya senaryolarını, gelmiş geçmiş bütün çiçek ve hayvan çeşitlerini, sanatı, mimarlığı, edebiyatı ve diğer bütün güzellikleri konuşalım. Kadınların yüzlerindeki altın oranı senle bulalım. Tüfeklerin namlusuna topladığımız çiçekleri koyalım seninle. Bul beni.