pencerenin önünde
leş karga sürüleri
tenhaya çağıran şafaklar
beğenilmemiş mezar taşları
pencereler akla karayı seçmez
gözlerimizle boyarız boyadığımız ne varsa
bir elde sükut
bir elde hoyrat gülüşler
bayat havadan unuttum mavinin soyunu sopunu
taze ellerle bölünmek isteyen ekmekler
kutsadım sizleri üç şefkatli öpüşle
şakağıma dayadığım ayın soluğu perde perde
yankısı kesilen dağlar, öylece ulu orta yerde
unutmak bağına girdim
unutulmuyor kırmızı,
unutulmuyor zaman
atlar yaşlanıyor
mektuplar yaşlanıyor ve sinesi rüzgarların
hüzünle taranan saçlar mahkumudur yağmur yağmurların