Düştüğümüzden beri ağlıyordu. Onunla konuşmam gerektiğinin farkındaydım.
‘Yeter artık dedim ağladığın. Yapacak hiçbir şey yok. Melek değilsin artık ve cennette değiliz. Bunlara en kısa sürede alışmalısın. Ağlama lütfen. Kovulduysak her şey bitti demek değil bu.’
‘Ben kovulduğum için veya melek olmadığım için ağlamıyorum ki’ dedi.
‘Neden peki.’
‘Ya artık tanrı beni sevmiyorsa.’
‘Onu bilmem. Fakat ben seni seviyorum yetmez mi?’
Geldi yanıma ve sarıldı.
‘Yetmez biliyorsun.’ dedi. Ağlamaya devam etti. Güneşin doğuşundan batışına kadar ağlayarak geçirdi zamanını. En sonunda bitap düşüp kucağımda uyuyup kaldı. Peş peşe geçen tüm günler sanki delirmiş gibi bana her an “Kanatlarımı gördün mü?” diye soruyordu. Kovulduğundan beri sürekli bu soruyla yatıp kalkıyorduk. Kabullenmesi zordu fakat üzerinden uzun zaman geçmişti. Artık kendisine gelmeliydi. Bir melek değildi. Bu ilişkide en büyük acıyı o çekiyordu fakat onun acılar içinde olması beni de kahrediyordu. Yakalandığımız anda ikimizi de kovdular ve bu sürgün topraklarına attılar. Bizim gibi olan belki kimse yoktu burada. Bir iblis ile melek arasında ilişki olması tanrıyı çok kızdırmıştı. Bizi yok eder diye beklerken daha kötüsünü yaptı ve acılar içinde yaşamaya terk etti. Atıldığımız bu sürgün yerinde bizlere ve tanrıya benzeyen yaratıklar yaşıyordu. Onların da kovulmuş olduğunu düşündük fakat buraya o kadar alışmışlardı ki kovulmuş gibi değillerdi.
O kadar uzun süre geçirdik ki tanrıyı ve kovulduğumuzu yavaştan unutmaya başlamıştık. Buradaki varlıkların isminin insan olduğunu öğrenmiştik. Kendilerine öyle diyorlardı. Biz de insanlara alıştık ve onlara benziyorduk artık. Ben insanlardan nefret ediyordum fakat o çok iyi anlaşıyordu. Sürekli onlarla konuşuyor ve sürekli bir şeylerine dahil oluyordu. Yetimhanelere yemek dağıtmaya, çiftçilere yardım etmeye, civardaki yoksulları ziyaret etmeye gidiyordu. Ben bu halinden tiksiniyordum fakat mutlu olduğunu görünce sessizce gülümsüyordum.
İnsanlarla bu kadar haşır neşir olması artık beni deli ediyordu. Birkaç gün onu takip ettim. Çünkü bu kadar ilgili olması ve her şeyi geride bırakıp mutluluktan delirmesi beni şüphelendirmişti. Şüphelerimde haklı çıkmıştım. Görüştüğü bir kız vardı. Sürekli onun yanına gidiyor ve mutlu oluyordu. Bir gece hiç ses etmeden çıktı gitti. Tekrar takip ettim. O kızın yanına gitti yine. Bu kadar mutlu olması beni deliye çevirmişti. Birkaç sene daha böyle geçti. Artık kendime hâkim olamıyordum.
Bir gün yanıma geldi ve “Kanatlarım geri geliyor sanırım bak!” dedi. Evet gerçekten de kanatları geri geliyordu. Ben ise bunu görünce ondan intikam almak için onu kanatlarından tekrar uzaklaştırmam gerektiğini düşündüm. İntikam almalıydım çünkü birbirimize olan sevgimiz yüzünden kovulmuştuk ve kimliklerimizi kaybetmiştik. O ise bu ilişkimize ihanet ediyordu. Ve yüce tanrı onun bu ihanetini sanki ödüllendiriyordu. Tüm suçlu ben miydim bu yaşananlarda?
Uyuduğu bir vakit elime geçirdiğim bir bıçak ile kanadının birini kesmeye giriştim. Keserken uyandı fakat onu zapt ettim ve kanadının biri elimde kalınca bıraktım. Kendini kaybetmişti. Bana vurmaya başladı. Ağlıyordu. Evden koşarak çıktı. Onun yanına gittiğini biliyordum. Ben de arkasından çıktım ve o kızın evine gittim. Ona sarılmış ağlıyordu. Onları o halde görünce artık iyice benliğimden çıktım. Ona olan sevgim beni iblislikten uzaklaştırmıştı ve bunca zamandır kötü yaptığım bir şey yoktu. Ona olan öfkem bu tekrar şeytan halime geri döndürdü. Elimde kanadının ve kanının bulaşmış olduğu bıçak ile saldırdım ona. O küçük kız birden önüne atladı. On altı on yedi yaşındaki bu küçük velet neden onu bu kadar seviyor ve koruyordu anlayamıyordum.
‘Anne.’ dedi küçük kız. Beynimden vuruldum. Elimin altında can veren bu çocuk ona anne demişti. Aklımın içine birden milyon tane soru patladı. ‘Nasıl?’ diyebildim sadece. Gözlerim yerinen fırlayacak kadar açılmıştı. Donup kalmıştım olduğum yerde sanki ayaklarım toprağın içine saplanmış gibiydi. Kucağımda ağır nefeslerle can veren kıza koşup sarıldı. Kovulduğundan bu yana ilk defa bu kadar üzgündü ve acı çekiyordu. Nefesi, sesi ve vücudu titriyordu. Beni yok etme isteği ıslak gözlerinden okunuyordu. ‘O.’ Dedi. ‘Yetim bir kız çocuğuydu. Ben ise onun bakıcı annesi.’. Dizlerimin üzerine çöktüm. Ben ne yapmıştım böyle? Gerçekten bir şeytanın yapacağı gibi önyargılarımla hareket edip geri dönülemez bir hata yapmıştım. Kucağımdan çekiştirdi kızını. Bastı bağrına ve çığlıklar atarak ağlama başladı. Öfke ve hüzün her yeri kaplamıştı.
Sırtının ardından çıkan beyaz büyük kanatları ve o harika ihtiraslı ışık ile saf melek haline geri döndüğünü anlamıştım. Kucağına bastığı küçük meleği ile tanrının yanına döndüler. Beyaz ışık bir anda yerini zifir karanlığına bıraktı. Artık yanımda ne tanrı vardı ne de o. Korkunç hislerim ve alçak şeytanlığımla bu dünya denilen yerde, iğrenç insanlarla asırlarca yaşayacağım.