Merhaba günlük, nasılsın? Nezaketen sorduğum bir soru sadece, inan umurumda değil. Hiçbir şeye hevesimin kalmadığı bir noktadan yazıyorum bu sözleri. Böyle bir uçurumun kenarında seni umursamamak bencillik olur mu? Sanmıyorum sen hala bir hayalden ibaretken. Fazlasıyla kaptırdım kendimi bu karanlığa, farkındayım.


Başlarda dozu iyi belirlenmiş bir ağrı kesici gibiydi yalnızlık. Fakat gün geçtikçe... Öyle işte. Söylemek istemiyor insan gerçekleri. Bağımlı olan kaç kişi kabul edebiliyor bu durumu? Hiçbir şeyden tat alamadığım bir hayattan yazıyorum bu sözleri.

Öylesine isteksiz bir nokta. Yarın yaşamak ister miyim? Cevabını bilmediğim bir soru daha... Bildiğim tek şey: zor geliyor bu bağımlılıkla yaşamak.

Bir karanlık kutuya hapsetmişim kendimi kaç zamandır. İğrenir oldum tüm insanlardan, en başta kendimden. İnsan beyni düşündükçe kararıyor anlaşılan. En başından görseydim geleceği belki de aptal olmak isterdim. Gözlerimde bir çift bant ile yaşamak.


Günlük, bunlar sana saçma gelebilir. Çünkü anlamıyorsun, hissedemiyorsun ve hatta yaşamıyorsun. Sen sadece bir hayalden ibaretsin bu dünyada. Yarın yapraklarını koparıp ateşe attığımda senden kalan sadece küller olacak. Dünyada seni hatırlayan kimse olabilir mi? Belki sadece sana birkaç parça cümle yazanlar... O yüzden beni yargılama. Asla bilemezsin, hissedemezsin. Senin yerinde olmayı çok isterdim bu yüzden. Hiçbir şey hissetmeden, düşünmeden yaşamak... Dönüşü olmayan bir yoldan yazıyorum bu sözleri. Sonunu bile bile yürümek zorunda olduğum bir yol.


Kurtuluşum var mı, panzehir nedir? Bildiğim hiçbir şey yok. Ne zaman gelecek bu yolun sonu? Umut ediyorum ki az bir zaman kaldı. Umut ediyorum ki acısız bir son yaklaşıyor. Bir saniye buradayım ve sadece bir saniye sonra yokum.

Tüm bu yolu umut ederek yürüdüm. O hapsolduğum karanlığın içindeki tek ışık umutlarım oldu. Seni görmeyi bekliyorum, güzel melek. Kimse seni sevmese de, herkes senden korksa da ben senin hayalinle yürüyorum tüm yolu. Bekletme artık. Ben sana gelmeden sen gel, götür beni.