Haftada bir kez gitmeyi ihmal etmediğim yerlerden Mousa'nın etekleri ancak henüz bugün farkına vardığım patika yolun hemen aşağısında kalan pek yeniye benzemeyen taş ev garip bir şüphe duymama sebebiyet verdi, epey zamandır üst kısmında kalmış kayalıklara yaslanmış vaziyette izlesem de. Daha önceleri neden fark etmediğimi kavrayamadım. Birilerinin yaşadığını düşünmemekle birlikte çatısının ucuna asılı kalmış gümüş bir tel güneşte parlıyor hafif rüzgarın etkisiyle asılı kaldığı uca çarpıp tiz bir ses çıkarıyordu. İçimde artan vahşice merak beni oraya biraz daha bağladı. Boz ışık kendini belli edene dek de bırakmadı. Kimsenin beni görmediğinden emin olsam dahi köklü olduğu her halinden belli yeri hemde bu denli ıssız bir köşede izlemenin üzerime yapıştırabileceği defineci etiketi bir nebze korku saldı. Bunun üzerine patika yola ulaşmak için tırmandım. Muhakkak bir iki tüccarın güzergah edindiği geçide ulaşmam sandığımdan uzun sürdü.Neyse ki pekte yabancı olmayan (Vera'nın bir kaç kez alışveriş edindiğine rastladım) sütçüyü durdurdum. Önce türlü bahaneler bulsa da olması gerekenin birkaç üstü ücrete bugün işlerin iyi gitmemesinden sebep de olacak ki geri çevirmedi. Meydana inene dek hızla bozan hava tam da tahmin ettiğim gibi Verayı pencereye kilitlemişti. Beni görünce kızgın ama bir o kadar da ağlamaklı gözlerini görüp kendime kızdım. Oysa hızla kapıya koşup beni her geçen gün daha iyi tanıdığını anladığım şekilde sesini çıkarmadı. Her ne kadar bunu bilsem de evliliğimizin ilk günlerinde daha kapıya çıkar çıkmaz büyük bir iştahla dizelediği sitemli sözcükleri özlemiyor değildim. Kapıda öylece dikilmesini istemeyip çamur birikintilerine basmamaya özen göstererek yarıladığım yolu tam aksine hızla ve umarsızca tamamladım. Önce boynuma sıkıca atlayan Veradan hafifçe geri çekildim o da ne kadar ıslandığımı anlayacak ki alınganlık etmeden geçmeme izin verdi. Yatak odasına ilerledim, çamurların hasretle sarıldığı pantolonumu sıyırıp tozlu bir torbanın içine tepiştirdim. Hızla duş alıp renkli olmamasına dikkat ederek seçtiğim kazağımı üzerime geçirip mutfağa daldım. Veranın muhtemelen saatlerdir hazır beklettiği masadan kendi payına düşeni yemiş olduğunu görünce iştahım kesildi. Salona girdim ancak Vera yoktu. Bu kez hiç düşünmeden çatı katına çıktım. Tahmin ettiğim üzere çatıdaki eski kanepeye kıvrıla kalmıştı. Genellikle böyle havalarda biraz garip karşıladığım şekilde havanın çatıya fazlasıyla aktardığı gürültü ona huzur verirdi. Yanında oluşan boşluğa hafifçe oturdum. Yeni uzayan bebek saçları alnını kaplamaya başlamıştı. Bunu daha önce farketmemek beni bir kez daha derin bir uçuruma iteledi. İçinde bulunduğumuzu anımsamaktan kaçındığım vaziyet giderek ağırlaşıyordu. Ne gariptir ki her anını ezbere bildiğim biricik karım her geçen gün değişiyor. Ancak tepki dahi veremiyordum. Ezbere bildiğiniz yollardan geçerken kaygıya kapılmadan düşüncelere dalıvermenin ruhunuzda oluşturduğu dinginlikle eşdeğer sayıvermiş olacak ki ruhum, gözlerimin ışıkları oradan oraya yansımadan tepkisizce bir köşede kalabiliyordu. Tüm bunlara karşın aylarca bedenimi savurması yetmezmiş gibi aklımı da karşıt duvarlara çarpıştıran aşina güzellikte bir kadına ne olmuş da üstelik bu kadar kısa bir sürede içine kapanmış derin bir sessizliğe gömülmüştü.(Bunlar yalnızca sebebi kabullenmeyi reddederken kendimi savunmak pahasına kurduğum aslında benimde insan evladı olduğumu açıkça kanıtlayan içi boş konuşmalardı.)
...
Şimdilerde hareketlenmeye başlayan dizlerimi fark eder etmez ellerimle sıkıca kavradım. Uzunca patika yolun perişan ettiği bacaklarıma inen uyuşukluk yavaş yavaş ciğerlerime tırmandı. Artık yalnızca dudaklarımdan ıslak bir nefes kopuyor fakat ayaklarımı hissedemiyorum. O an göğsümün hemen altından sızan ince bir yol siyah kazağımın eteklerine kadar indi. Sanki Mousa'nın üzerindeki patika yol bir anlığına dahi olsa gözlerimin önünde belirdi. Eskimiş renkli kağıtların güneş altında benek benek renklerini kaybedişini tasvir eden bacaklarımı kavrar vaziyette ki buğulu ellerim gittikçe morardı. Fakat o an yıllardır kavuşmayı beklediğim ışıklar gözlerimden adeta fışkırdı. Berraklığını kaybetmeye pekala yaklaşmış tam karşımda dikilen duvar anlamış olacak ki, gözlerimden akıp giden ışık duvara tırmandı. Bu kez bacaklarımdan kollarıma tırmanmayı başaran hissizlik kenepeye çiviledi. Bir daha kalkamayacağımı anlamanın omuzlarıma yüklediği mahcubiyet midir, bilemem. Yalnızca kaçış yolu olarak uykuyu yön gösterdi. Sevgilimin yanına uzanıp kaldım. Kenepe ile arama şıkıştı, bir iki kıpırdandı ve en sonunda yüzünü döndü. Gözlerinde işlediğim tek ışık bendim. Onu kendimden doğurup yanıma uzatanda bendim. Tıpkı gümüş teli ısıtan üzerinde hissettiği parlaklığı sunan ona yaşamayı vaadedip hareketlendiren güneş gibi. İşte gözlerinden aldığım ışığı sana geri veriyorum. Artık ne patika yollar ne merak uyandıran düzmeceler yok. Tüm ışığımı seninle yaşam boyu parlatıyorum. Hemen öyle kızma, acımasın merhamet dolu yüreğin bu onlara yüklediğim acı dolu bir ceza değil, aksine bir ödül. Ağaçların arasından açtığım patika yolları değil ormanları tümüyle ateşe veriyorum. Bilirsin ki ben patlatmak için değil söndürmek için varım fakat biliyorum ki benim adımlarımın var ettiği o yollar binlerce defineciyi içine çekip ateşinde kavuracak. Kavrulsunlar istiyorum! Bakışlarında ki vahim donukluğu daha da hissetsem de aslında bilmeni isterim ki senin içimde varlığını hissettiğin merhameti hala yaşatıyorum. Ben ve tüm defineciler için merhamet yaratıyorum. Dilenmek ucuz bu yaşamda, bu zamana kadar sağanak altında ışık saçmayı defalarca kez denedim, sonu ışığımı kaybettiğim lekeli yataklar hep. Kendimi bağışlıyorum bu körpe insanlıktan. Ben bugün tüm patika yolları ateşe verdim. Onlar da merhamet etmeyi öğrensinler diye. Sönüyorum sevgilim ellerime çarpan dudakların hissettirsede ateşimi, ışığımın, yaşlı kirpiklerinde değil saydam göz bebeklerinde patlamasını istediğimi bilmelisin.
Sonsuzluğum sonunla kavuşana dek elveda sevgilim.