"İnandır beni dünya

İnandır yaşadıklarıma

Güçlüydüm

Uzaklardan gelir uzaklara gider sonbaharlara şaşırmazdım

Yüzümün gizli yerlerine ansızın binlerce resmiyle yağan bir harf

Bir harf vurdu beni dünya

İncecik bir çınar yaprağı düştü üstüme sarsıldı kalbim

Toprağa yağmur düşüyordu ah nasıl düşüyordu

Bir harf durmadan durmadan üşüyordu

Uzaklardan gelir uzaklara giderdim artık yıkıldım

Ben bu yıkılışı yağmurlardan öğrendim

Akşamı önüme bırakıp giden adam haklıydı

Kentler ayrıntıydı haritalar ayrıntıydı

İçinde tükendiğim şu hain hayatta

Herkesin yalnızlığı duvarda asılıydı

Nasıl söylesem dünya nereye bakıp söylesem

Çekinerek yaşadığım yılları her akşam

Çekinmeden ateşe attığımı nasıl söylesem

Ben sana emanetim bırakma beni

Dağıtma yüzümün menekşelerini

Bu şarkıyı yalnız bitirmek istemiyorum bunu nasıl söylesem

O harf yanlış denizlerde boğulurken

Ben doğru bir kelime olamam

İnandır beni dünya

Yıllar geçti ve birşey kaybetmedim hayretimden

Herkes bir saat alsa da çoğalmaz zaman

Ve ben bazı şeyleri açıklayamam

Yetmezken birimizin açtığı boşlukta yalnız kalmaya

Neden kapansın göğsümde taşıdığım bu güzel yara

Kader kimi seçerse kaptan o olsun

Ben hangi pazartesiyi beklediğimi bilmiyorum"


***


Zengin, "güçlüydüm" diye salt bir ifadeyle aşka yenilişini "bir harfin kendisini vurmasıyla" tanımlıyor. Zengin zarif. Aşkın kalbini sarsmasını "incecik bir çınar yaprağının üstüne düşmesine" bağlıyor. "Yıkılışı yağmurlardan öğreniyor" çünkü, biliriz ki aşk doğayı biraz daha iyi anlamayı nasıl da kolay kılıyor. "Hayat hain" sevdiğini vermiyor öyle hemen. Aşık yıkılışını bir bedel olarak görüyor, istiyor. Haklı çünkü. Ama hayat sevmiyorsa demek adaleti...

"Çekinerek yaşanan yıllar" aşk uğruna "çekinmeden ateşe atılıyor." Ne kadar da kutlu bir gerekçe! İronisiz.

"Yanlış denizde boğulan harfi" kendi denizinde yüzdürmeye hazır Zengin. Ah Zengin!

Zengin'le artık (maalesef) ayrı dünyalarda aynı yolları adımlıyoruz. O bunları yazarken bilemezdi, ben o çoktan göçüp gittiğinde bilebiliyorum ancak. Zaman, mekan ayrılıyor ama şiir, şairle okurunu aynı izanda birleştiriyor. Ben bu şiirin şemsiyesi altında yağmurdan saklanıyorum, şair huzur içinde uyuyor (temenni).

Canım Mevlana İdris Zengin, ben de "hangi pazartesiyi beklediğimi bilmiyorum."