Mia yok işte öyle değil, 

Anaka'nın parmaklarını kesen kalem değil, kader.

Hatırlarsan bizi birleştiren ortak bir söylemdi, keder.

Geceyi kanından öpmüş dudakların, 

Kadehime doldurduğum tenin,

Ve siyahın daveti, 

Usturuplu münasebetsizlik gibi işliyor, 

Avuçlarıma dökülen kum saati. 


Mia yok işte öyle değil, 

Tepelerden gel aşağı doğru, omuzlarıma asıl. 

Asıl sessizliğime. 

Sen olağan bir gecenin olağanüstü şamatası.

Merkür'de rengarenk ışık hüzmesi, 

Herkül'ün omuzladığı taş kütlesi. 

Veya sisifos söylemi. 

Hatırlamıyorum Mia. 

İnan bana, hatırlamıyorum. 


Hayatımın kontrol panelinde basılı kalmış iki sütunlu tuşun esaretindeyim,

Ama seni unutmadım Mia. 

Bakışlarımızı gözlerimizde unuttuğumuz o gece,

Şehri en tepesinden doldurduğumuz iki kadeh,

Sevmediklerimiz baş aşağı,

Sevdiklerimiz cepte. 


Mia yok işte öyle değil.

Uzun bir masada gurmelik havasında buluşmalı damak tadımız. 

Dilini sokup ağzımdan aldığın serseri tadından başka var mı hatırladığın? 

Bir bakışın var hatırladığım

Bir de kaçışın, 

Sonra yanıma uzanışın. 

Onu aldım, sardım, sakladım. 

Kalbimin en küçük, 

En köşeli odasına attığım yer yatağında, Yastık diye sarılırım. 


Sen Dali tablosundan akmış yağlı boya tuvale, 

Ben sarıya doymuş ve kurumuş Chagall renginde. 

Dinle Mia, 

Ortalık tan yeli. 

Sis dağılıyor, 

Bunlar gerçeğin haramileri. 

Bitiyor Mia ama üzülme. 

Her şey yerli yerinde. 

Sadece değişken moleküllerin birleşimiyiz.

Tümden varırsak karıncalar gibiyiz.

Bize gelirsek fena halde delirmişiz. 

Almaz mısın aklımı iki geceden daha kısa, daha telaşlı bir vakitte?

Kapanış konuşması yapacak kadarda mı sevmedin beni? 

Benim olmaz mısın eski Tarlabaşı meyhanelerinde söylenen İspanyol türküleri siteminde? 

Dur Mia, 

Ne seninim ne senden öteyim. 

Eğer seni öpersem mesaisiz güneş olacağım veya esaretsiz gece. 

Güneşi bilmem ama dolunayı kıskandıracağım, 

O ki bir andır geri gelmeyecek diye. 


Yok Mia işte öyle değil, 

Eskişehir'de Svalbard soğuğu var. 

Turgut'un şiirleri diline atılmış odun olur, 

Isıtır içimi, ıslatır tenimi bu aşk. 

Bırak öyle kalsın Mia, 

Öyle zamanlar vardır ki insan hayat ırmağının akış yönünü değiştiremez. 

Değeri bilinmeyen her lütuf felakete dönüşür.

Biz "biz" olmaya kalktığımız 

Tüm sanrılı yataklarda, 

Patolojik sokaklarda, 

Müsteki sabahlarda, 

Olur olmadık sigara molalarında, 

Felaketin ta kendisiyiz. 


Nasıl anlatsam Mia, 

Bu bir şiir değil. 

Yemin ederim değil. 

Olsa olsa özlem mektubu olur, 

Kantarı bozuk katranlı akşamlara. 

Veya sadece birkaç cümle olarak kalır, 

Olmadığın yağmurlu sabahlara.