Politik ve katılımcı eylemci bir teorisyendir. Bütün özgürlüklerin savunucusu olarak karşımıza çıkar. Foucault tek bir doğrunun olduğuna inanmaz. Bu sebeple teorisini interdisipliner bir tutum ile beslemiştir. Sosyoloji, psikoloji, tarih, felsefe… Foucault’un genel tavrı özneye karşıdır. Fenomenoloji, sembolik etkileşimciliğe soğuk olduğu gibi yapısalcılığı da eleştirmiştir. Ona göre yapısalcılar özneyi tutsak etmişlerdir. Özne fikri, özneleri bir iktidar alanı ve belirli pratikler içinde konumlandıran toplumsal söylemlerden oluşur. Dil, düşünce ve sembolik sistemler tarafından üretilen toplumsal bir kurgudur esasında özne. Foucault insanların yaşantılarını, kendilerine açık olan sosyal olarak inşa edilmiş anlamlar aracılığı ile sürdürdüklerini söyler. Gündelik hayat pratikleri söylemlere dayanır ve insanları biçimlendirir. Ayrıyeten söylemler de pratikleri biçimlendirir. Foucault’un düşün anaforundaki kavramlara bir göz atalım. Benlik, söylem ve toplumsal konumları belirleyen pratikler ve iktidar ilişkileri alanı içerisinde oluşmaktadır. Söylem, dilin tarafsız olmadığı bir kurgunun ürünüdür. Söylemler iktidar ilişkilerinin ifadeleridir. Söylem iktidar ilişkileri ile bağlantılı pratikleri yansıtmak için üretilir. Arkeoloji, şimdiki zamanın tarihini yazabilmek için geçmişin tozlu raflarındaki tutarsız, çelişkili kuramları ve izleri incelemek bir nevi kazmak gerekir. Bugün bizim ne olduğumuzu anlamamız için tarihe bakmamız gerektiğini ifade eden anlamlı bir kavramdır. Soykütük; iktidar ilişkilerinin biçimlendirdiği politik teknikleri, kullanışlı bilgi formlarını üretmek için şeylerin organize olduğu düzlemde yapılan kazı çalışması. Arşiv, bir tarihsel dönemin kültürel geçmişinde bıraktığı maddi izlerin koleksiyonunu anlatır. Söylem, iktidar ve kontrol aralarında organik bir korelasyon olan üçlüdür. Her söylem neliği bakımından iktidar söylemidir. Sistematik olarak kodlanmasa dahi, yazılı metinlerde olmayan söylem de iktidardır. Kuramsal ve örgütsel pratikler de bize söylemin iktidarını verebilmektedir. İktidar ilişkilerden oluşan bir şey olsa bile sadece devlete ait değildir. İktidar en küçük seviyedeki sosyal ilişkilerde, hatta bedenlerde dahi mevcuttur. İktidarın konumu savaşa ve stratejilere benzer; her zaman, her yerde, her şekilde olabilmektedir. Foucault üç iktidar türünden bahseder: 1-Mutlak iktidar, 2-Disipline edici iktidar, 3-Biyo-iktidar.


1-Mutlak İktidar: Kral veya merkezi bir otoriteye kayıtsız şartsız itaat anlamına gelir. Bu sistemde suç kralın mutlak iktidarına karşı yapılan bir tehdit olarak görülür. Suçlu herkesin gözü önünde ibretlik bir pozisyonda cezalandırılır. Bu sistemde cezalar vahşete ve vahşetin sergilenmesine yöneliktir.

2-Disipline Edici İktidar: Disiplin, sosyal anlamda bireyin davranışlarını düzenleyen bir iktidar sistemidir. Disipline edici toplum kavramını anlamak için o topluma özgü hapishane, hastane, okul ve ordu gibi kurumları incelemek gerekir. Mutlak iktidarın yerini almıştır. 18-19. yy’da çok sert bir konumdadır. Suç işleyen insanlar, cezaevlerine, tımarhanelere ve manastırlara kapatılmışlardır. Deliliğin tarihinde laf anlamayanların 17. yy Avrupa'sında tımarhanelere kapatıldıklarını ifade etmektedir. Tımarhanede olanlar; işsizler, bekar anneler, başarısız intihar girişiminde bulunanlar, hayat kadınları, zamparalar vb. kişilerdir. Esasında ‘çıkıntı olan’ herkesin kapatıldığını belirtir. Tımarhaneler Foucault düşününde ‘büyük kapatılma’ olarak kavramsallaştırılır.

3-Biyo-İktidar: Cinselliğin Tarihi adlı eserinde, disipline edici iktidarın insanların davranışlarına odaklandığını, biyoiktidarın bedenlere odaklandığını söyler. Örnek olarak bireylerin kaç çocuk yapacağı, diyet-beslenme programları, nüfus planlaması ve yaşam süresi gibi kategorileştirmeler ile beden üzerindeki iktidar tahakkümünü anlatır.