Ne kelimelerin sığıyor cümlelerime ne de cümlelerim yer ediniyordu yüreğine Mihrimah 

Bir cılız fırtınada sürükleniyordum yazdan kalma bu kış sabahında

Yüreğinin semahına çıkan merdivenin ilk basamağında tökezliyordu yüreğim

Eksik kalıyordu nefesim seni soluyan her yanıma 

Binlerce yıllık nergisler canlanıyordu ellerimin aşk yangınından

Yeşilleniyordu şubat ayı mısra aralığımda

Kara sevda elifbasında ismine güller işleniyordu 

Caddeler süsleniyordu gözlerinin ay aydınlığından her yer nurunla ışıl ışıl Mihrimah...




‘‘Zehirli buğday tanelerine gelen kuşlar gibi hasretin yüreğimi gıdım gıdım zehirlemekte 

Dilimde bastırılmış isyanının tadı…”


Mihrimah

Parmak şaklatmalarında bayram sabahı çöküyordu Yesrib şehrine

Tebessümlerinden kat kat örtünüyordu çocuklar korkularını

Gamzelerinde gölgelenirken yağmur bastırıyordu kabuk bağlamamış yaralarıma

Meryem yemini ile çamurlu yollara sinmiş ayak izlerini takip ediyorum 

Yosun kokan yolun sonunda 

Serin samyelin karşılıyor beni

Gözlerimde Kızıldeniz’in yarılmış mavisi 

Aşk dehlizinde ismin alır iken kalemi mi 

Arz-ı Mevud sınırlarına simanı resmederken buluyorum yüreğimi

Bir yanım Fırat

Diğer yanım Dicle

Savaşlar başlatıyorum gözlerinin yakut büyüsünde 

Geçmişten geleceğe senin adına hasret yaralarımla

Aşk antlaşmaları mühürlüyorum

Göğsümde göğsünün harareti dövülüyor davullar…


Mihrimah

Bedbaht tanrıları ağzına sakız yapan kadın

Hades’i zavallılaştıran kirpiklerin

Zeus’u karanlığa iten yıldırım 

Afrodit çalmış gözlerinin ahengini 

Kutsanmış Artemis ay ışığınla hüznün helakında yıkanmış 

Cayır cayır yanmış ateşinde Ra

Donakalmış hislerim Akad dilinde aşk diye yazılmış

Şimdi ucu yüreğimden tutuşturulmuş mektuplar yazıyorum Anadolu’dan gözlerinin gül sürmesine…


Ah Mihrimah

Müşküle düşüren kadın

İzlerken seni ne de çabuk geçiyor zaman

Su kuyularında su çekerken

Güneş nasıl da imreniyor parlak tenine

Yudumladığın su kursağıma takılıp kalırken ay nasıl tereddüt ediyor güzelliğinden

İçe içe geçmiş zambak çiçeklerinin naifliğini örtünürken ipek tenine

Yıldızlar nasıl da hüsranına uğruyor,



Mihrimah

Dokunmadı bir kez aşk kalemin cüz-i irademe

Yıllardır adımlarına ebruli düşler kurarken 

Adımların uğramadı viran olmuş şehrime 

Karanfil kokan nefesini bir kereliğine mahsus armağan etmedin dudaklarımın fecrine

Tutulurken güneş yüreğimin karanlığından yüreğine

Lugatine sığdırmadın kalbimi sevdam diye

Şafak vaktimi matemi mahşerine boyarken 

Yudumladım kana kana zehir zıkkım hasretini 

İliklerime kadar sevdana korudum, 

Ecel çattı oturdu da göğsüme  

Sen ses vermedin ahu gibi ürkekleşmiş sesime 

Hasretinin sefaleti yağmur diye dökülürken kirpiklerimden

Aşk niyeti ile uğramadı yüreğin cehennem edasıyla yaktığın yüreğime…



Mihrimah

Biliyorum ki...

Yeryüzünde kavuşamayan gönüller

Kavuşurlar mahşer aleminde birbirlerine…