kendimi kendi ellerimle nereye taşıdığım kimse için bir önem arz etmiyor. kişilere, kendi göz hizasından öteye nazar etmek hep zulüm gelmiştir.

bununla da kalmayabilir, sizi baktıkları yerde görmek de isteyebilirler. bir sonraki kez ve sonra ve sonra hep aynı yerde bulmak isterler.


yanındayken benim ben olarak kaldığım kim var hayatımda diye düşünüyorum. düşünüyorum öylece, iyi ki etrafta kalbimi tanıyanlar yok.

düşünüyorum ve bulamıyorum. göremiyorum demedim, bulamıyorum dedim.


aşikar etmediğimiz cümlelerimiz vardır ya, itiraf edemediğimiz gerçekler, postalayamadığımız e-postalar, büyük, sansasyonel, merakaver kitaplar bunlardan besleniyor. şeffaflık toplumunda içtenliğin ve yaranın pazarı geniştir.

muhtemelen ne büyük bir kitap yazabileceğim, ne cüretkar bir mektup. çünkü yazarsam en başta kendimden saklayamam.

ve elbette bunları çabucak geçelim.

birilerinin yazdıklarını okurken laf uzayınca sıkılıyorum. sayfanın tam burasında bir boğum var siz de duyuyor musunuz?


kafam çok karışık ama bunu bile ifade etmek istiyor insan. söylemek arzusu asla yok olmuyor. sevdiğini, sevmediğini, bazen sevip bazen sevmediğini, küstüğünü, umduğunu söylemek istiyor.

gerçi söylemek de birkaç boğum. biraz konuşacaksın, yorulacaksınız, belki sevmek yorulacak, biraz susacaksın, bunlar biraz hasret damıtacak da... konuşacaksın.

yıldızlar birbirleriyle konuşabilir, insan insanla konuşamaz.

..

ben sana düzenli olarak telefon ediyorum

adlı bir cengaver olarak telefon ediyorum

hakiki cinayetler işleniyor görüyorum

isa görüyor, şeyhim görüyor ben görüyorum

ben sana düzenli olarak telefon ediyorum

mıknatıssız bir pusula olarak.