Seninle benzer bazı yapıları olan, seninle aynı dili konuşan insanı sevmek çok normal. Milliyetçilik dediğimiz olgu bugün faşizmle eş değer gibi görülüyor ama gerçeğin bununla bir alakası yok. Gerçi faşizm dediğimiz şey de 20. yüzyıl başlarında gayet etik bir siyasi akımmış gibi görülüyordu ama bugün anlamı İslamcıların Atatürkçülere ''Kemalist'' demesi gibi solcuların sağcılara kin dökmesine yarayan bir kelime halini aldı. Her neyse, milliyetçilik ırkçılık değildir ama doğduğu ve yürütülmesi gerektiği amaçtan saptığında ırkçılık olma ihtimali çok yüksektir.


Milliyetçilik, 19.yüzyılda Fransa'da doğal bir şekilde harekete geçmiştir. Milliyetçiliğin manifestoları yoktur, kaldı ki milliyetçilik 20. yüzyılda Almanların Hitler'den de önce başlayan Aryan ırkı sevdası gibi değil de toplumu yöneten burjuvanın Fransa'da hep Yunanlar ve benzeri milletler olmasının verdiği kinden dolayı ortaya çıkmıştır. Bana kalırsa Fransız'ın hakkı yenmediği sürece oradaki zenginlerin Yunan olmasında bir sıkıntı yok ama insanların buna tamah edememeleri çok doğal ve o dönemdeki Fransızların hakkı da yeniyordu ama bu daha başka bir konu. Milliyetçilik doğal bir akım olduğundan mütevellit, yönetime uyarlanması ya da bunun ülkülerle siyasi hale getirilmesi Faşizm, Nazizm ya da ırkçılık gibi şeyleri beraberinde getirir. Mesela Almanya'da 20. yüzyılda ortaya çıktığını söylediğimiz akım direkt Nazizm'in temelidir çünkü doğal bir halk hareketi olarak ortaya çıkmamıştır, bu akımın çıkışında Alman ırkının tesadüfi bir şekilde sahip olduğu disiplin özelliği etkili olmuştur. Gerçi ırklara sosyal özellik yüklemek çok da mantıklı değil, Almanlar belki de tarihinde geçirdiği bir olayla sağladı bu disiplini. Milliyetçilik doğal ve yönetimden ziyade toplumsal yaşama hitap eden bir akım olduğu için halkı bir bayrak ya da bazı resmi şeyler altında toplamak konusunda dinden ya da direkt diktatörlükten daha faydalıdır ama günümüzde bunun sıkıntısı ulus devlet olmasından dolayı içinden birden fazla milleti barındıran ülkelerde çıkıyor. Türkiye bunun gördüğümüz en canlı örneği. Kürtlerin bu ülkeden belli bir toprak alıp ayrı bir ülke kurmaları onları çok ileri götürmeyecek olsa da bunu istemeleri gayet doğal. Türkler tüm bu milletleri tek bayrakta, tek dilde birleştirmeye çalışıyor ama Amerika gibi ''United States'' durumu yok burada. Türkçe, kökeni Türklerden gelen bir dil ve Türkler bir millet. Türklük bir ırk. Kürtlerin sıkıntısı, bu ayrılma isteklerini demokratik yollarla dile getirmemeleri. Bu ülkede Lazlar bir yere, Rumlar bir yere, Kürtler bir yere toplansa ve burada ayrı devletlermiş gibi yaşasalar bu sefer de duvarlarla ya da köprülerle ayrılmış olacakları için milletlerde cephecilik hissi oluşacak ya da köprünün kötü tarafında olan milletlerde ''ikincil insan'' hissi oluşacak çünkü aynı topraklarda birbirinden fiziki bakımdan da ayrı olan yaşamlar toplumsal olarak sıkıntılar doğuracak, kaldı ki siyasi olarak da tarafların birbirlerini sürekli suçlaması gibi sıkıntılar ortaya çıkacak. Demokrasi dediğimiz ve dünyada ırkçılığa dönmüş milliyetçiliği bitirmek amacıyla trend olmuş sistem, uzlaşıya önem verdiği için yönetimi liderlerden insana indiren bir sistem ama bugün birçok ülkede yaşanan ''ulus devlet içindeki milletler'' sıkıntıları, insanın bu sistemi iyi yönetemediğini göstermiştir. ''İnsanın olduğu yerde kaliteli toplumsallık olamaz'' tezim bu yazımda da ortaya çıkıyor. Özüne indiğimizde, milliyetçi bir ülkenin iyi olması için o ülkede yabancı milletlerin olmaması gerekir, ama bu da işi ırkçılığa taşıdığı, gelme ihtimali olan yabancılara karşı cephecilik hissi oluşturduğu ve işi içerideki millete özellik atfetmeye yönelttiği için iyi bir yönetim ortaya çıkmaz. Bu yüzden ortaya yine yöneticilerden çok milletlerin rolü olan demokrasi ve bunun içindeki tevazu, uzlaşı gibi kavramların önemi ortaya çıkıyor.