Okuyup bitirdiğimde ağzımda, yaşanmış bir hayatın adım adım takibini yapıyormuşum hissi bıraktı.
Mina Urgan'ın harika bir kadın olduğu yargısına vardım, hatta ve hatta içinde bulunduğumuz dünyanın "her şeye rağmen "nasıl yaşanmaya değer olduğunu son paye kuvvetli idrak ettim. Okuyunca yeni ufuk açan kitaplardandı; onun anıları, annesi ve arkadaşlarıyla ilişkileri... O arkadaşlar bir de bizim çok sevdiğimiz Orhan Veli, Sait Faik ve nicesi olunca okumak ayrı bir keyifliydi. Onların dost masasına oturuşlarını gıpta ile takip ettim. Bayağı da bir keşke dedim.
Alıntılarımız:
"Eğer yaşadığım çağa bayağılık ve çirkinlik egemense, ben böyle bir çağa neden ayak uydurmak zorunda kalayım?"
"Ben tarafsız değilim. Açık seçik taraf tutuyorum .Yobazlığa karşıyım, ırkçılığa karşıyım, gericiliğe karşıyım, insanların sömürülmesine ve savaşa karşıyım. Sosyalizmden, sevgiden ve kardeşlikten yanayım."
"Vatanseverlik, efendim bir namussuzun son sığınağıdır."
"Yalnızlıkların en kötüsü, başkalarının arasında çekilen yalnızlıktır."
Yahya Kemal için "Nazım Hikmet'in dediği gibi göğsünde yürek yerine bir "idare lambası" yanardı.
Ve, benim de hayata bakış açıma da münasip şu alıntı:
"Yaşadığım sürece romantik tekmeler atıp duracağım çirkin gerçeklere."