İlber Ortaylı’nın “Lütfen sabah kahvaltı vermeyeceğiniz, akşam masal anlatıp öpmeyeceğiniz çocuğu dünyaya getirmeyin.” sözü dışarda sefalet çeken çocukları, sevgisiz büyümüş yetişkinleri görünce altın değerinde bir söz. Ah güzelim çocuklar, dertlerini oyuncaklarla anlatan mahzun yüzlü melekler. Küçücük yaşta çok büyük acılar yaşayan, babasından şiddet gören, mahallede tanımadığı biri tarafından cinsel istismara uğrayan ama karşısındakinin ne yaptığını anlayamayacak yaşta olan minik çocuklar. İnanın bana çok üzülüyorum. Üzülüyorum deyip elimden çok bir şey gelmemesine inanılmaz sinir oluyorum. Küçük çocukların acılarına dayanamıyorum; annesi, babası ölmüş kocaman dünyada bir başına kalmış o küçük kalplere.
Kime güvenecekler, sevmeyi nasıl öğrenecekler, hayatındaki her şeyi elinden alan bu dünyaya nasıl alışacaklar?
Çocuğun dili oyuncağıdır, büyük insan gibi konuşamaz ki, anlatamaz derdini. Çocukları sevin, başlarını okşayın. Oyuncaklarıyla attıkları o çığlıkları duyun. Çocuklarınıza değersiz hissettirmeyin, haberlerde gördüğünüz kimsesiz çocuklara üzülmek kolay, vicdanı olan herkes üzülür. Sevmeye ve sevilmeye korkma nedeninin en temeli anne ve babalarının sevmedikleri o çocukların kimselerin de onların sevmeyeceğine artık inanmayışı, yok sayılmaya alıştırılmışlar çünkü. Evlerinizdeki evlatlarınıza şefkatli davranın, her şeyi düzgünce anlatın. Neyi nasıl öğretirseniz öyle yapacak hayatı boyunca, ilgilenin onlarla, zaman ayırın. Sevgisiz, değersiz hissettirmeyin. En ufacık şeyde şiddet ve hiddetle tepki vermeyin, sabırlı olun.
Bu hayatta bir sevgi her şeyi yaptırabilir, bir de sevgisizlik.