Bebekliğimde başlayan bir göç hikayesi...


Her sene ev taşırdı bizimkiler. Senede üç kere taşındığımız bile olurdu. Babam, "Yeni bir arsa aldım, inşaata başlayacağım," derdi ya da annem, "Boşanacağım, dayınlara yakın olalım," diyerek toplamaya başlardı eşyaları. 


Babam asker kaçağı diye taşınıyoruz sanıyorduk bir yaşa kadar. Babam tutuklandıktan sonra anladık ki taşınmak huymuş bizimkilerde. Normal insanlar güzel bir yer görünce orada tatil yapmak için otel ararlar, bizimkiler hemen nakliye şirketlerini. Boşandıklarında en azından biri durur, diye düşünmüştük ama o da olmadı. Nakliye masrafı ikiye katlandı yok yere. Bari iki ev tutup dönüşümlü kullansalardı değil mi? Onu da yapmadılar. Kaplumbağa gibi evimiz sırtımızda gezdik oradan oraya.


Buraya kadar tuhaf hatta zaman zaman komik olan hikayenin bir acı izi kaldı bizde. 


Sevdiğimiz evler, öğretmenler, komşular, arkadaşlar sürekli değişirken ablamla ben hiç ağlamadık. Hiç üzülmedik.


Ne zaman yeni bir ev tutsalar, ballandıra ballandıra anlatılırdı, "Orası daha güzel, senin odan şöyle güzel olacak, okula böyle yakın, komşular çok tatlı..." diye. Biz, hep henüz gitmediğimiz o yerlerde, henüz tanışmadığımız insanlarla çok daha mutlu olacağımıza inandırıldık. Hayal kırıklığına uğradık mı, bilmiyorum. Gittiğimiz yeri sevmediğimiz de olmadı aslında, ama gideceğimiz diğer yerleri bekledik hep. 


Sorun çözmeyi, bir şeyleri onarmayı öğrenemedik mesela. Musluk bozulur, "Aman nasılsa taşınacağız," derler. Masanın ayağı sallanır, "Taşınırken kırılacak zaten, atar, orada yenisini alırız,"derler. Komşuyla sorun varsa geçiştirilir, arkadaşla problem yaşanmışsa değiştirilir. 


"Problem çözmeyi gereksiz mi buluyorsunuz?" demişti bir psikolog bana. Tereddütsüz "Evet," demiştim. Çünkü ben gitmeyi öğrendim. Taşınırken yük olmasın diye sevdiğim eşyaları atıp yenisini almayı öğrendim. Yolcuyum ben. Mülteci bile değil, misafirim.


Yenice kabullendik, ablamda ve bende aidiyet duygusunun, bağlılığın vs. gelişmediğini. Uzun ilişkimiz de olmadı hiç. O henüz gitmediğimiz yerlerdeki, henüz tanımadığımız insanları ararken ayrıldığımız sevgililere pek üzülmedik bile. Her taşınma bir vazgeçişti zira. Biz vazgeçmeyi öğrendik. 


Şimdi kendimi yeniden inşa ederken, gitmeyi reddedip durdum. Bu sefer de yer kaydı ayaklarımın altından. Demek ki henüz durmadığım yerlerde, henüz tanışmadığım insanlarla...