Hepimiz bir misafiriz. Bunu çok kez duyduk. Ancak tam olarak ne anlatmak istiyor?
Zannederiz ki gelip geçici bir hayatta yaşadığımızı bize uygun bir dille anlatıyor. Ev sahibi değilsin. Bu dünya ne sana ne de bana kalmaz dedikleri gibi. Her türlü meşalgalenin içindeyken bu yaklaşım ortaya çıkar ve tüm gerginliğin kesilmesine ardından derin bir yorgunluğu ortaya çıkmasına sebep olur. İnsan yenilmiş hisseder. Dünya yine yendin bizi. Ancak her ne olursa insan yine aynı döngüye girer. Bu sefer farklı olacak umuduyla attığı her adımla biraz daha amacına ulaşacağı hisseder. Bu eve kısılı kalmış bir sineğin hareketinden farklı değildir; sürekli cama çarpar. Her seferinden birkaç milimetre uzağındadır özgürlük. Sonra tekrar arar da arar her yerde çıkışı. Tekrar aynı yola girer var gücüyle uçar ve bu sefer yine en çok yaklaştığı anda özgürlüğüne büyük bir şiddetle çarpar ve yere düşer. Toparlanması sürer ve döngü başa döner. Bizden bahsediyoruz sanki. Kısır döngülerimizde kendimizi sinek gibi hapiste hissediyoruz. Ancak bizler misafiriz dedik ve misafire en iyi şekilde hizmet edilir. Öyleyse biz neden kaçmak istiyoruz?