Dijital platformlarda yayınlanan çoğu Türk dizisi artık büyük ses getirse de ülkemizde değeri hâlâ çok da iyi anlaşılmamış ya da satıcısını(!) bulamamış bir yapım. Bu senenin nisan ayında vizyona giren şu ana kadar yapılmış olan tek Türk mistik polisiye dizisi: Alef.

FX ve BluTV ortaklığındaki dizi, hem edebiyat ve tarih hem dini hem de sinematografik açıdan oldukça ilgi çekici. Osmanlı ve İslam tarihinden izlerin bulunduğu, tasavvufu ve İstanbul'u merkeze alan dizinin senaristliğini Emre Kayış, yönetmenliğini Emin Alper üstlenmiştir.

Öncelikle Türkiye'de polislere özellikle cinayet büro ekiplerine alışkın olduğumuzu düşünürsek, bu dizide işler pek de bildiğimiz gibi gitmiyor. Amirlerinden sürekli azar ve küfür yiyen polislere değil, işini hakkıyla yapan, saygılı ve ekip ruhunu yakalamış bir kadro karşımıza çıkıyor. Emniyet müdürleri ve savcılar ise bildiğimiz gibi. :)
Ahmet Mümtaz Taylan'ın hayat verdiği Sattar, kıdemli komiserlerden. Ancak daha ilk diyaloglarından da anlaşılacağı gibi tanıdık karakterlerden biri, verilen emirlere baş eğmeyen, derslere değil tecrübelerine güvenen, yolunda sonunda (ya da sonun başında) ve "avcı" bir polis. Avlanmanın hayatında önemli bir yere sahip olduğunu anlayacağımız Settar en büyük avının peşinde.

Yeni yardımcısı ise Londra'dan yeni gelen ve Kenan İmirzalıoğlu'nun hayat verdiği Kemal. Az konuşan, çalışanlara kibar ve saygılı davranan, işini en iyi şekilde yapmaya hazır bir halde lakin travmalarla dolu. Asıl gizem onun kişisel hayatında. Gizemini izledikçe çözücez.

Melisa Sözen ise dizide İslam Tarihi alanında çalışan bir akademisyen. Kendisinin de peşinde olduğu ve araştırılan cinayetlerle yolunun kesiştiği bir durumda kalıyor. Onun da dediği gibi daha önce makaleleri ile ilgilenen bir polise rastlamadığı gibi bizim için de bu tarih araştırması durum farklı diyebilirim.

Alef ise İbranice'nin ilk harfidir. Öküz, hayvan yemi, cana yakın gibi anlamlara gelse de gerçek manasını dizi içinde zamanla keşfedeceğiz.

Bunların hiçbiri spoiler değil merak etmeyin. Bilmememiz gereken daha o kadar çok şey çıkacak ki. :)

Dizinin ilgimi çeken noktası elbet edebi ve tarihi yönü ancak daha önce Hakan: Muhafız'da gördüğümüz benzerlikte geçmiş belgeler ve tarikatların ele alınıyor olması, İstanbul'un gerçekten de tüm bunlara ev sahipliği yapabilecek potansiyelde bulunması ve her şeyden önemlisi katilin vermek istediği mesaj ne? gibi noktalar. Bunların polisiye içinde ele alınması, dizinin sürükleyiciliğini arttırıyor, anlatılanlar gerçek mi diye izleyiciyi bir yandan da araştırmaya sürüklüyor.

Tembel seyirci istemeyen bu yapımın en sevdiğim özelliği, dizide bahsedilenlerin de ülkemizde yeteri kadar araştırmaya dahil edilmemesi. Yani yapılan iş ortaya sadece heyecanlı bir hikaye çıkartmaktan ziyade yapılacak yeni projelere de ilham olması.

"İki polisle klişe bir başlangıç olmuş", "kara film uğraşısı", "ordan burdan toplanma" gibi olumsuz değerlendirmelere ve sonunun hayal kırıklığı olduğunu söyleyen birçok yoruma rağmen yönetmen Alper'in de dediği "alaturka noir ve İslami gotik bir dünya atmosferi" benim hoşuma gitti. Işık kullanımları, sahne çekimleri, görsel efektleri, kullanılan mekanların sıfırdan ve ince detay ve sembollere kadar en baştan tasarlanması, plastik makyaj ekibinin uzun çalışmaları ve profesyonellikleri, cesetlerin inandırıcılıkları, sufi müzikleri elektronik müzikle birleştiren Mercan Dede'nin çalışmaları gibi birçok artısı mevcut.

Mistik konular elbet özel bir ilgi alanı olduğu için herkese hitap etmesini beklemiyor olsam da birçok kişiye hiç bilmediği bir dünya ve terminoloji açacağı için bu tür işlerin yapıldıkça gelişeceğine inanıyorum. Her şeyin kötü bir eleştirisini yapmaya hazır kitleye dahil olmak yerine, bebek adımlarını atan bu sektör için destekleyici davranmak çok daha iyi diye düşünmekteyim.

İyi seyirler efendim.