Hayat, dur durak bilmeyen bir döngü içerisinde. Her şey değişime uğruyor ve her an bir değişim içinde. İçinde bulunduğumuz dünya, küresel bir dünya ve her şey artık hızlı ve sistemli. İnsanlara şöyle kuş bakışı baktığınızda ya da o iş merkezlerinin, otobüs, metro veya metrobüs duvarlarının yakınından tam bir hafta ya da bir gün boyunca geçerseniz, anlarsınız insanların bir döngünün içinde kapanıp kaldığını.


Modernizm. Aslında hayatımızın özeti sadece bu kelime. Ne kadar basit oysaki. Ama yaşadığımız dünya o kadar da basit değil. Ahlak kavramı aramızdan su sızar gibi akıp gidiyor. Kimsenin ahlaktan haberi yok. Herkes birbirine tavsiye vermekle meşgul. Herkes başkasının işine bulaşmakla meşgul. Kimse kendisinin umurunda bile değil. Aslında ahlak adı altında olan bir dinimiz varken ve yaşamamız gerekirken ve buna muhtaçken, ahlaka ihtiyacımız olmadığına inanıyoruz. Oysa içimizdeki düşmanlık, hainlik diz boyu. Menfaat her dem içimizde. Güven kelimesi kalmamış akıllarda. Sadece zihinlerde eskilerin güveni uğrayıp hatırlatıyor kendini dillerimize. Yaşadığımız hayat, tehlikeli ve son bir zaman. Dahası yok. Sevmeler, takas haline gelmiş sanki. Sürekli bir sevgili değişimi. Bu kadar şıpsevdi olamayız herhalde? Nerede eskilerin kıyamadan sevmeleri? Biz çok şey kaybettik. En çok da özümüzü. Her şey o kadar basitleştirildi ki artık hiçbir şeyden zevk alamaz hale gelmişiz. Her şeyden bıkar hale gelen insanoğlunun, bırak konuşmaya, dinlemeye bile tahammülü yok. Sebep ne sizce? Çok basit. Modernizm. Hayatımızı mahveden o küçük kelime. Çok basit gözükse de bize çok büyük bir hasar bıraktığından habersiz.