Öyle bir arayıştır ki bu, canımı çok yakıyor.Beni çok korkutuyor. Çünkü beni ben yapan şeyleri bulamama ya da ansızın yok olma ihtimalim var. Kaybolmadı mı ki bir çok hikaye, medeniyet, kültür toz olmadı mı? Bende olacağım, sende olacaksın kaçış yok. İşte en azından bu belirsizliği bol verime dönüştürmek, kendini bulmak istiyor insan.Ararken de kanat olmaya çalışıyor bir çok şeye henüz kanatları da çıkmamışken. Kitapta arıyor,bir sözde, dinletide ,bir bakışta ,sevgide ya da bir kentte. Bulmak için dolaşıyor meczup gibi oradan oraya. Evet bu beni anlatıyor. Hayır aradıklarım şu kentte beni bekliyor. Onlar beni ben yapıyor. Şunlar benden şunu çalıyor. Bu durum bana şunu demek istiyor. Şu manzara kulağıma şöyle çığlık atıyor. Ve insan bunca koşuşturma arasında gökyüzüne bakacak vakti bulduğunda ise durup düşünüyor.Sonra anlıyor ki aslında dünya dışında da bir çok şey kendi içinde, düzeninde ya da sözde düzensizliğinde durmadan dönüyor. Fakat bizler, kendi yolunda yorulan ve en ufak belirsizlikten korkan canlılar için, öyle vakitler oluyor ki saniyeye anlam yük geliyor. Yani her olmak çabası insanı yavaştan hiç ediyor.Ey anlamın Tanrısı! Moğollar sordu. Şimdi de ben soruyorum sana: 'Bu nasıl dünya?'
Moğollar Bu Soruyu 1974'te Çalıyor: 'Bu Nasıl Dünya?'
Yayınlandı