Yola yalnız çıkanların tek avuntusu varacağı yerin özlemine sığınmaktır ya, ben de genelde böyle bir hevesle düşerim yollara. Evi uzaklarda olan herkes gibi ruhum iki parça yaşadım senelerce. Uzun bir yolculuğa çıkmaya karar verdiğim gün eşyalarımı topladım ve doğruca otogara gidip biletimi cam kenarından istedim. Gece olunca hareket vakti de geldi. Koltuğumu bulup yerime oturdum. Yan tarafım boş. Bu sefer kimseyle sohbet edemeyeceğim belli ki. Her zaman bir yol arkadaşı bulamazsın dedim kendi kendime. Hem ben sessizce etrafı izlemeyi, geçtiğim şehirlerden hikayeler toplamayı da seviyorum. Yolculuklarda muhakkak görmeye değer şeyler oluyor. Mola verdiğimiz yerlerde birilerine takılıyor gözüm. Bazen vedalaşmak üzere sarılan iki sevgili oluyor bu, bazen de dinlenme tesisinde çalışan, elleri soğuktan morarmış küçük çocuk. Yüzünde ise benim diyen adamları bile utandıracak güçlü bir ifade… Başımı cama yasladım, seyre koyuldum yine her zaman olduğu gibi. Fakat bugün manzaram insanlar değil. Solumda hızlıca akan şehir. Sağ tarafımda manzaram, karanlık deniz. Öyle koyu ki, gecenin siyahına karışmış. Gökyüzü tüm ışıklarını söndürmüş kapkara, deniz ise dalgalarını bile susturmuş çıt çıkmıyor. Bir gariplik olduğunu seziyorum hemen. Nedir bu sakinlik? Belli ki bu gece bir şeyler dönüyor orada. Pürdikkat izlemeye devam ediyorum. Birbirlerinin ardına gizlenip benden saklanıyorlar. İki yaramaz çocuk olup saklambaç oynadıklarını anlıyorum sonra. Deniz nerede bitiyor gök nerede başlıyor ayırt edemiyorum. Hoşuma gidiyor oynadıkları oyun. Tıpkı çocukluğumdan gelen bir arkadaşım gibi beni de davet ediyor ve dahil oluyorum onlara. Arada sobeliyorum, sonra yeniden başlıyoruz. Sonra tekrar, tekrar ve tekrar… Yorulup bulamadığım zaman birkaç deniz feneri halime acıyor ve ispiyonluyor yerini. İşte diyorum, yine buldum seni. Benden kaçamazsın. Sen yaramaz, heyecanlı bir çocuksun, ben ise usta bir oyuncuyum. Sonra deniz fenerlerine minnet dolu teşekkürler ediyorum ve o gece bir sırrımı açıyorum: “Ben onun masmavi ışıltılı günlerini gördüm. Kızıl gün batımlarını ve yakamozlu akşamlarını seyrettim, büyülendim. Şimdi karardı diye onu sevmekten nasıl vazgeçebilirim? Artık siyahına, sırrına da vurgunum.”

Deniz geceye saklanmış, hep kaçmış. Ben ise müptelası olmuşum arayışın.