karanlığın mum çiçekleriyle
bir kasım yağıyor
gölgem başka sokağa serpiliyor
avare şaşkınlık içinde hatırlamam
kayıp bir çocuğun içinde garipliğimi
dilimde türkülerin denize çırpıldığı seslerde kanat hafifliğince ağır
güneşin değdiği kadar terli yıldızım
ellerimde martılar
dudaklarımın bahar renginde külüne
bir akşam yağıyor
bırakıp gitmelerin ırmak uzantısında boşluğuna yürüyor sesim
bir ada’nın sardunya fenerleriyle toprak
kokuyor avuçlarım
su kenarlarında ayaklarımın şarabı
öyle sukun yolculuk
sarnıçlı nefesimde mor gemiler
karanlığın mum çiçekleriyle
rengarenk saksılar yağıyor
yağmuru öpüyorum...
yanaklarımda dinmeyen bir gök
ve yeşil sahilleri bulutların.
rüzgarlı kıyının uyku tutmaz ağacında
ömrüne değiniyorum
ikindilerin kara kızıllığında uçurtmalar
bütün bu kanatlar
pencere ağızlı kol
mor yapraklı bir ışık bırakıp gitmişler
kuytusuna sokulduğum şehrin saçlarına
bir sabah yağıyor
ellerimde martılar