damarlarında kan yerine 

mürekkep akan bir adamım ben mualla

bileklerimi kessen

simsiyah irinden başka bir şey göremezsin

hem 

senin gözlerinde alışık değildir

geceden bile korkarsın sen

nerde aydınlık görsen

küçücük dahi olsa

hemen orya gidensin

kaçan

koşan

yarı yolda bırakan

hatta

yola dahi çıkmaya

ucunda 

ışık yoksa

tenezzül etmeyensin

aslında haklısın da mualla

sen ütopya kitapları okurken

ben distopya ayetleri yazanım

sen güneşleri koynunda saklarken

ben

gecelerle sevişen bir adamım

yıldızları bile

tek sevme nedenin

aydınlık barındırması değil mi senin?

bir gün söneceğini bile bile

insan mualla

ne tuhaf değil mi?

hayatın bir gün biteceğini bilerek yaşamak!

ve esamesi okunmadan

izi dahi kalmadan

yitip gitmesi

ve 

bu yitip gitmenin

arkasına bile bakmadan

bazen

kendi isteğiyle

vaz geçmeyi tercih etmesi

neyse mualla

bu kadar yeter

seni yapayalnız bırakıyorum.

yine gelirim

bu sefer sevdiğin çiçekleri de getiririm

koklayamacağını ve dokunamayacağını bilerek

kendine değil

kendime iyi bak

çok bencilce oldu ama

affet

ne de olsa

beni

yapyalnız bırakan sen oldun

ben 

hala 

ikimiz için

savaşıyor

çabalıyor

hatta küsüp barışıyorum

görüşürüz

gitmeden

hem toprağındaki 

hem de ruhundaki 

şu ayrık otlarını temizleyip gideyim

bay bay

özlemenin bile özlediği bir özlemle özlüyorum seni mualla

çünkü

kördüğümün 

hala 

ilk günkü gibi