Didem Madak ve Füsun’a dair.


“Canım kızım, cehaletimden şair oldum… Annesizlikten. Sen sakın şair olma!”



Çok küçük yaşta annesini kaybeden Didem Madak ve onun Füsunları.. Doğuran Füsun ve doğurduğu Füsun ve bunların arasında yaşanmış bir hayat onunki.

Bir kadını elbette ki sadece anneliğiyle ele alamayız fakat Didem onu annesizliğin şair yaptığını söylüyor ve annesizliğin getirdiği yalnızlığı , hayatla arasındaki kopuk ilişkiye değiniyor sıklıkla şiirlerinde.

“Sevgili Anneciğim,

Binlerce kez açıldım, binlerce kez kapandım yokluğunda

Kocaman bir dağ lalesi gibi

Ve kapkara göbeğini dünyaya fırlatacakmış gibi duran..”


Ruhumuzun ilk imgesinin ilk taşıyıcısı her zaman annemizdir. Anne-kız ilişkilerinde anneyle özdeşleşmek daha kolay olsa da hem anneyle bir olmak hem de anadan ayrı kalmak bir girdap olur kızlar için.


Anneyi bilmek için kendi olmanın, kendi olabilmek için de anneyi bilmenin gerektiği sonsuz bir döngü bu. Bu döngüyü Didem’in “Bazen ölmek istiyorum/ Beni yeniden doğurman için..” dizelerinde geçtiği gibi “yeniden doğmak için ölmek” isteğiyle açıklayabiliriz. Hayat döngüsünün merkezine “Füsun adını koyması yaşamaya devam etmek için tüm bağların kopup yeniden doğması gerektiğini düşünmesindendir. “Beni anneme götürsün bindiğim bütün taksiler” dizesinde Didem’in hayatının merkezini açık bir şekilde görüyoruz.


“Şimdi mucizevi bir yerdeyim

Muc'un ucuz evinde

Sanki mürekkebi rutubet olan bir kalem

Duvarlara hep senin resmini çiziyor

Dili geçmiş zamanda birçok resim,

Hep gülümsüyorsun

Aklının ortasında mavi bir yıldız varmış gibi

Ve o yıldız karanlık bir şubat akşamında

Durmadan soluyormuş gibi.”


Çok sevinmelerin kadını olan Füsun, Didem’in hayatında sonsuz bir boşluk ve özlem olarak kalmıştır. Anneleri kızların hayatla arasında tampon olarak gören Didem, kendi başına oluşturduğu perspektifle şair olabildiğini söyler. Yani o kendi benliğinin farkına varmadan ve anne yardımıyla hayata hazırlanamadan ortada kalmış bir çocuktur.


“Hatırlar mısın?

Mavi saçlı bir Tanrı gibi severdim Burdur gölünü

O göl şimdi içimde kocaman bir anne ölüsü

Vişne bahçeleriyle dolu,

Neşeli bir şehre benzerdi senin sesin.

Bazen ölmek istiyorum.

Beni yeniden doğurman için

İri, ekşi bir vişne tanesi gibi”


Anne sevgisi; eve dönme, barınma, her şeyin başladığı ve bittiği uzun bir sessizlik anlamına gelir. Başta yabancı gelse de içten içe bilinir; sevgi dolu, şefkatli, neşeli ve bitmez tükenmez bir yaşam vericidir.


 Didem Madak annesinin yaşam verici gücünü şiirlerinde dile getirdiği özlemle ele alır. Füsun’un büyülü anlamından yola çıkarak bizlere “Artık büyü diyorlar bana / Ekmeğini salatanın suyuna banma/ Ben artık büyüyüm Füsun..” şeklinde seslenmiştir.


“…Ben bu eve Muc'un ucuz evi diyorum.

Yokluğunda böyle oldum.

Mucize öldükten sonra, buraya taşındım.

Ve inan

Muc bu evi bana ucuza verdi.”


“Annesizlikten şair oldum.” diyen Didem Madak; küçük yaşlarda annesini kaybeden ve kırklı yaşlarının başındayken henüz üç yaşındaki kızını ardında bırakarak hayata gözlerini yuman bir şairdir. Annesizliğin ortaya çıkardığı her duyguyu şiirlerine yansıtmıştır. Acılarını yazdığı şiirlerle dizginlemiştir.


İlk kitabı Grapon Kağıtları’nda anne eksikliğini,kaybını yaşamadığı zamanları anlatarak dindirmeye çalışmıştır. Ah’lar Ağacı’nda hayata karşı iç çekmiş; yalnızlık, yokluk ve ölüm duygusuyla bağdaştırmıştır. Pulbiber Mahallesi’nde ise; annesinin adı olan Füsun’u “büyü” sözcüğü ve “büyüme” eylemiyle birleştirmiş, masalsı bir evren oluşturmuştur.

Son yazdığı şiir olan “128 Dizelik Şiir” ile şiirlerine ve hayata veda etmiştir.


“Yaşasaydın, hayatının ortasına

Güller yığan bir adam olsun isterdim babam.

Sen bir çocuk romanı annesi ol isterdim.

Ölü mısır tarlaları hışırdıyordu

Ve kalbimde çıngıraklı yılan sürüleri

diye başlayan bir çocuk romanında...

Şalına sarınırdın, toprağa sarınır gibi

Erken öleceğini biliyordum bana bırakmak için,

bu acımasız ölü anne sesini.

 

Şimdi mucizevi bir yerdeyim

Zaman bir salyangozun vücudunda yaşıyor burda

Ve çok ağır ilerliyor.

Yüzümdeki çillerden başka

İsyan eden biri yok hayatımda.

 

NOT: Ölen her kadın için bir şiir yazdım.

Onları Muc'a evin karşılığında verdim

Çok ucuza.

Artık bütün üzgün oluşlarımın adı:

Anne.”