Beni anla, beni anlamıyorsun .Sen benim yaşadıklarımı yaşamış olamazsın. Hayat bundan ibaret cümlelerle ve karşımızdakini başkalarının yerine koyarak, o ben olsaydım sen ben olsaydın gibi ikilemelerle ilerlemez. Anlaşılmak, anlamak ve empati kurmak dediğimiz mesele aslında kelimelere ihtiyaç duymaz. Mesela beni anla dediğim kişi, beni gerçekten anlıyor mu ,o beni anla derken kendisi beni gerçekten anlamış mı gibi, soru sorarım. Sen benim yaşadıklarım yaşamış olamazsın, tarzındaki cümleden bakıldığında karşı taraf senin yaşadığının bin katını yaşamış ve hiçbir şey yansıtmıyorsa, bütün duygularını içine atmış ve hayatında kimseden yardım istememiş, her yere düştüğünde kendi elinin üstündeki sıyrıklarla, elinin üstüne basarak ayağa kalkmış, toparlayarak o yalpalayan yalın ayaklarıyla yürümüş, gözleri kan çanağına dönene kadar ağlamış. Bazen saçını yırtmış başını yırtmış üstünü yırtmış kendiyle iyice cebelleşmiş bir insan. Anlayabilir misin ve sen tutup da bu insana, sen benim neler yaşadığımı bilmiyorsun, diyemezsin. Sen ben olsaydın diyemezsin. Asıl empati kuranlar, asıl herkesi anlayanlar susanlardır. Her konuşmak istediklerinde lokma gibi gırtlağına soktuğunuz laflarla, karnını doyurup avutmuştur. Değer herkese verilen bir eşya olamaz ve insan bu değeri hep benliğinde saklamalıdır. Kodlarımız dnalarımız. Biz biz yapan şeyler... Başını yastığa koyduğunda gerçekten kendinle baş başa kalıp kendinle ilgili düşünebiliyorsan, o şey aslında en değerli olandır. En güzel şey karakterdir ve o karakter, mücevherdir. O karakteri içimizde bir yere takarız ve sen, sen olduğun müddetçe o mücevheri kimsenin koparmasına izin verme.