Ağlamam, gülmem, bezlenmem lazım ve yalnızca bir müddet tavana bakmam lazım. Ancak ben doğar doğmaz önce bir yere gönderildim. Bir sürü yetişkin vardı. Evet, ağlıyordum ama öylesine değil. Yani biz bebeklerin bazen öylesine ağlaması lazım ama ben neredeyse hiç öylesine ağlayamadım. Gönderildiğim yer de bir sürü benden vardı, yani bir sürü bebek doluydu. Ben altıncı bebektim. Orada bir yıl kadar bizlere baktılar. Bir yılın sonunda olsa gerek kafa dedikleri organımıza bir şey koyup herkes odadan ayrıldı. Şey dediğim, sanırım bir makineydi. Sesi o kadar rahatsız ediciydi ki bunu bilerek yaptıklarına eminim. Kimisi bastı çığlığı ağlamaya başladı. Kimimiz de -buna ben de dahilim- sessizce bekledik. İnsan hayatında en büyük yanlışı bir yaşında yapar mı? Ağlamak beni güçsüz gösterecekti, ben de ağlamadım. Ben bunları nasıl öğrenmiştim ve nasıl olur da duygularımı gizlemek istemiştim? Her yetişkin kendine ağlamayan bebeklerden bir tane seçti. Benim yetişkinim erkekti ve müdürdü. Zamanla bana ellerimi, ayaklarımı kullanmayı öğretti ve kısa sürede konuştum. Bana Hekza diye sesleniyordu. Adım Hekza olsa gerek. Bu hayatta öğrenilmesi gereken her şeyi öğrenmişim gibi davrandı bana. Oysa ben yalnızca ellerimi ve ayaklarımı kullanabiliyordum. Geceleri beni bir odaya koyuyordu. Odada duvara monte edilmiş bir düğme vardı, yukarıdaki ışığı açıyordu. Parmaklarım ilk kez orada işe yaradı ve ışığı açtım. O kadar eğlenceliydi ki… Geceden sabaha kadar hiç uyumadan ışığı açıp kapadım. Bunu birkaç gece tekrarlayınca ampul patladı ve böylece ben yanlış bir şey yaptığımda sistemin bozulmuş olduğunu gördüm. Müdür bana bir şeyi yapmayı ve bozmayı öğretmişti. Yıllarca yalnızca müdürü görmüştüm. Bana zamanla duygularımı daha iyi kontrol etmeyi, bu hayatta nasıl yaşamam gerektiğini öğretmişti. Her yetişkin kendi aldığı bebeği bir makine gibi yetiştirmeye söz vermişti ve işin en acı kısmı biz yetişkinlerimize makineydik. Bunu zamanla öğrenmiştim. Müdürün her işini yapardım o da bana yemek verirdi. Evcil hayvanı gibiydim. Açıkçası halimden memnumdum çünkü dışarı çıktığımda insanların hali beterdi. İlerleyen zamanlarda müdüre yemek yaparken elimi kesmiştim ve ağlamaya başladım. Hayatımda belki de ilk defa bu kadar duygularımı açık seçik ifade ediyordum derken müdür tokadı yapıştırmıştı. O kadar çok canım yandı ki unutamamıştım. Canım yansa bile ben susup oturacak mıydım? O gün evden kaçmaya karar verdim. Pek eşyam yoktu müdür ne verirse onu kullanırdım. İçimde bir şeylere karşı nefret vardı ancak neye olduğunu bilmiyordum. Müdürden nefret etmiyordum sonuçta yemeğimi veriyordu ve kalacak yerimi sağlıyordu. Ancak onu sevdiğim de söylenemezdi. Ya sokaklarda kalacaktım ya da müdüre itaat etmeye devam edecektim. Tüm gece düşünmekten kafayı yedim ve hiç uyumadan sabah olmuştu. Uyumadığım için gözlerim şişti ve müdür bunu fark etmişti. Bu duruma üzüldü mü? Hayır elbette. Her günkü gibi o gün de onun için çalışmaya devam ettim. Yok hayır, kararlıydım kaçacaktım ve bu gece olacaktı her şey. Ertelersem yapamazdım, duygularım körelirdi ve daha çok alışırdım. Gece olup müdür uyuduğunda birkaç parça eşyamı alıp evden ayrıldım. Hiç zor olmadı. Üzülmedim. Hatta kurtulmuş gibiydim. Özgür gibi, evet özgür gibi hissediyordum, hayatımda ilk defa bu duyguyu yaşadım. İçim kıpır kıpırdı. Sanki yeniden doğmuş gibiydim. Tüm gece bir apartmanın önünde biraz ağladım, biraz güldüm, kahkaha attım sonra yeniden ağladım. Hiç durmadan tüm duygularımı bir güne sığdırmaya çalıştım. Karşımdaki duvarda ‘’KAPİTALİZMİN SENİN HİKAYENİ ÇALMASINA İZİN VERME!’’ yazıyordu. Bir duvar boyam olsaydı hemen yanına şunu yazardım "MÜDÜR HİKAYEMİ ÇALDI..."

Hayatımda ilk defa nefes almıştım sanki. Benim hikayem 21 yaşımda yeniden başladı…


Benden size arta kalan

özgürlüğüm olsun

Ne saatim, ne ceketim,

ne de evim

Benden size kalan özgürlüğüm olsun.