Buğulanmış camlarda saklıydı adın, sıcaklığında zemherilerin.

Vatozların hafızası kadarmış meğer benim kalbindeki mahzenlerim.

Sürgüne gönderilmiş biçarelerin umudu, geri verir mi kirpiklerin? 

Deryaların medcezirlerinin vurgunuydu oysa senin ellerin.


Güneş doğmaz mı her sabah yeniden, görmese de gözlerin?

Muhayyer makamıyla yarışmaz mı bana uğramayan sesin?

Mümkün müdür her bir kulaçta boğulmamak nehirlerinde senin?

Hangi şarap daha keskin, son bulsun bu çığlık çığlığa sessizliğin.



Buğulanmış camlarda zemhehilerde değil miydi yoksa ismin.

Yok hükmünde miydi her daim sendeki mahzenlerim.

Biçarelere uğramazmış oysa ne kirpiklerin, ne sesin, ne ellerin.

Doğmaz artık güneş, susar muhayyerler, ölür kafiyelerim