Tek göz odada, sessiz bir karanlık içerisinde otururken pencereden içeriye giren ışık hüzmesine gözün takılır. O ışık hüzmesinin içeriye girmesine aslında sabah perdeleri aralayıp dışarıya bakan sen izin vermişsindir. Ama karanlıktaki sen bunu fark edemez çünkü o sırada düşünüp, ağlayıp, yalvarmakla meşguldür. "Bu yaşadıklarım bitsin", "Bir an önce uyanayım", "Her şey bir rüyadan ibaret olsun" diye hayıflanıp duran karanlık yanın... Değişen bir şey olmadığını görünce şimdiki ana odaklanırsın, gözüne takılan ışık hüzmesi daha da parlak bir hâl almıştır. Gözünü ayıramazsın. Bu neyin ışığı diye düşünmeye başlarsın. Artık ışık seni kendine çekmiştir bile. "Dolunay da yok ki, ay henüz hilâl halinde." dersin durumu garipseyerek. Yine de aklına takılmıştır bir kere, kendi haline bırakamazsın hiçbir şeyi bırakamadığın gibi. Karanlık her ne kadar cazipmiş gibi görünse de parlak ve kendinden emin ortama giren o ışık seni daha fazla çeker. Çok cesur, özgün, tahmin edilemez ve heyecan vericidir. Yapman gereken tek şeyin kalkıp ışığın kaynağını görmeye çalışmak olduğunu bilerek harekete geçersin. Perdeyi daha da araladığında gözlerine inanamazsın, hayal mi gerçek mi anlamaya çalışırsın; çok gerçekçidir. Bu ışığın kaynağı elinde çok güzel yanan bir mum ile gülümseyen gelecekteki sen, sana bakıp gözlerini kapatıp başı ile "her şey yoluna girecek" der. Anlarsın dediğini, hissedersin çünkü. O kadar güven vericidir ki... Hayal ya da gerçek olması önemini kaybeder. Artık karanlığın, olman gereken yer olmadığını bilirsin ve çıkarsın o odadan. Umut dolu... Bir gün o mumu tutanın sen olacağını bilerek...


https://open.spotify.com/track/5y788ya4NvwhBznoDIcXwK?si=z7nSDrmOQUiniGyQbLY2qQ&utm_source=copy-link