İlk ayrılıklarda her sahneyi yazmış kadar hatırda tutardım;

kaç saat sustuğumuzu bilirdim dolup taşan kül tablasında,

kaç gece ağladığımızı,

birkaç kez de kuramadığımız son cümlede vedalaşamadığımızı.

Hiç unutmayacağım derdim gününü saatini dakikasını zamanın,

masasından kalkıp gittiğim yer ismini.

bir yudum bile alınmadan kendi sıcaklığına terk edilmiş çay bardağındaki avuç izlerini,

içtiğimiz son izmaritte solmuş dudak rengini

korkar adım arşınlayamadığım caddeleri,

her bir sokağın ismini

ve bilakis önünden geçip gittiğim binaların hangisinin bahçesinde akasyaların henüz mevsiminin gelmediğini.

Bir köşe başından diğerine kaç adımda gidildiğini,

bir yaşamın tek seferde de bitebildiğini.

Kaç tür intihar yöntemi olduğunu,

birkaç ihtilal daha görüp göremeyeceğimi.

Hangi günün sabahında kokunu içime çekebileceğimi

dünyadaki kaç insanda daha kokuna karışabileceğimi.

Her bir canlının olası göz rengini

ve retinasının ardındaki kendimi.

Kendimi,

yalnızca kendimi yok etmek üzere bir intikam yemininin mümkünlüğünü.

Anılar silikleştiler.

Anlar silindiler.

Yüzlerindeki 'sen'ler görünmez oldu zamanla.

Zamanlar doldu.

Gitmelerin yokluğunda ardına bakmadan çekip giden bir nehrin akıntısında sustu.