bu yaşadığım hayat bence gerçek değil. yaşadığım dediğime bakmayın; ağız alışkanlığı. işviçreli bilim insanları ile bir olup, yıllarca üstünde çalışıp, veriler toplayıp, topladığımız veriler ışığında anlamı olmayan, pişmanlık dolu, yaşanmamış bir ömür tasarlasak ancak bu kadar olurdu. bu kadarı gerçek olamaz…

dünya yaşlandı, ben paslandım. yayımdan çıkan ok, artık yaydan çıkmadan yere düşüyor. okun hedefe ulaşmasından vazgeçtim, güzergaha bile dahil olamıyor. çeyrek asırdan altı fazla bu ömrümde, çok şükür henüz kaçırmadığım bir sapak olmadı. varmam gereken kasaba dışındaki bütün kasabalara misafir oldum. talep ederek değil ama kaybolarak… kaybolana da misafir değil kayıp deniyor aslında. otobüs duraklarına resmi asılmamış, televizyonlara gündem olmamış, polise ihbarı yapılmamış bir kayıp bireyim. ulan düşünün işte tam anlamıyla bile kaybolmamışım. ulaşılabilir, görüşülebilir bir kaybolmuş insan kişisi.

dünya paslandı, ben yaşlandım. bende yok ama isviçreli bilim insanlarından borç alıp, size yüz katrilyon üç yüz milyon bin milyon yedi yüz trilyon dolar versem, gidip akıl alır mıydınız? almazdınız di mi? niye? çünkü akıl alır gibi değil… akıl alınmaz ve de satılmaz. akıl kaybolan bir şeydir. beni aklım kayboldu. merak ediyorsanız belirteyim; ben kayboldum sonra aklım kayboldu. bilir misiniz bilmem ama; ağlamak, açıklama yapmaktan daha kolay….

dünya pas attı, ben yaşardım. isim olarak değil, fiil olarak… dünyaya asist yazıldı bana reçete.

mısırlılara sormak lazım; gömdüğünüz mumyalar hala yaşıyorsa? bence evet kendimden biliyorum.

mumyalandım.

gömüldüm.

ama yaşıyorum.