Yıl 1970... Akşam yedi suları. İstiklal Caddesi'nin daha yeşil olduğu zamanlar... Caddede kimseye çarpmadan, kimseden kaçmadan; bir yere yetişme gayretinin zerresini bile üzerimizde barındırmadan, yürüyerek Çiçek Pasajı'nın kapısından içeri giriyoruz. Masalardan yalnızca birkaçı dolu. Beyaz örtüsüne henüz leke kondurulmamış köşe bir masaya oturuyoruz. Önce etrafı, sonra birbirimizi ardından da masanın üzerindeki bardakları seyrediyoruz. Bardakların üzerindeki su lekeleri canımızı sıkmıyor. Gülümsüyoruz. İçeriye loş, sarı bir ışık hakim. Jilet gibi kıyafetiyle bir garson gülümseyerek masaya yaklaşıyor. Aynı tebessümle karşılık veriyoruz. Senin gülüşün benimkine göre daha parlak. Fonda bu şarkı çalıyor. Yan masadan biri kadehini yukarı kaldırmış, şarkıya yüksek sesle eşlik ediyor. Belli ki uzun zamandır burada. Adamla göz göze geliyoruz. Rahatsız olmadığımızı anlıyor ve eşlik ettiği şarkının sesini bir ton daha yükseltiyor. Birbirimize dönüyor ve göz göze geldiğimiz anda bir ağızdan mırıldanıyoruz,
"Bir tatlı huzur almaya geldik Kalamış'tan"

Bu şarkının hikayesi de bu olsun. :)