Her nefsin içinde binlerce hevâ yatar.
Haksızlık uğruna haksızlığa dönen çarklar,
Ve herkes şu zamanda tapar ve arar;
Sanki yürek yemiş karakterin en sahtesini
Dünya denilen müsvedde asıl bunların ini.
Yüzler yaşlı, başlar tevazuyla aşağıda;
Ârazlar kim bilir hangi sıfatsız adlarda,
kazanılan tek bir unvandır şu dünyada.
Artık gezer de durur acı dolu bir virane,
İsmim yerine çağrılan bu zât-ı cenaze.
Bir gediktir açılan şu can dolu toprağa;
Can dolu toprak, acı şu cansız meftuna!
Acı acı yaşlar dökülür gök denilen ağaca.
Ve zaman geçmez, geçmek nedir bilmez,
Hoş bir anı da olsa içteki yara dinmez.
Ruhuna kabirlikler gömülü mel'un ceset.
Makberi kazar da durur tırnak ve de et.
Boş bir çaba işte, Mevla sen yardım et.
Hayat mı denir bilmem bu kansız mezarlığa?
Geç kalma, sen de katıl göçler gürûhuna.
Bir düşüş bu dünyalar aleminde hoşluğa;
Boğar soluksuz nefesimi, boğar ihtişama.
Elveda mahkumlar mâbedinden hakk-ı huzura.
Bir hışımla gökten gelen, kabul gönl-ü cihet.
ruhumla yaptığım yüzyıllık istişareye icabet.
İmam, muştular haberi: Er kişi niyetine!
Tahtadan yuva tırmanır musalla cihetine,
Ruhum kamçılanır çekilen her bir tekbirde.
Göm beni aziz toprak, başıma bir taş da koy;
Taş olan şu zerk-i yüreğimi artık sen de oy.
Izdırabın verdiği haz mıdır, tılsımlı yalanlar;
Derde ulaşmak bir dert, dermanı veren topraklar;
Beni öldüren bir avuç dua, bir avuç dua vuslatlar!
Ayrılık perçemi okşanmış öksüz yavrucağız;
Vakit çok değil müebbetin, elbet (elbet) kavuşacağız.