bizler ki mürekkebin ve harflerin sadakatli savunucuları, onları kötüye kullanacakları ilzam edecekler insanlarız. bu yüzden yeni şeyleri söyleyecek ve keşfedecek insanlarız. bu yüzden ellerimizi taşın altına değil, magmanın altına değil, ruhlarımızı dahi koymalıyız. çünkü o kadar saçma, hatta saçma bile sayılmayacak yazılar okumaktayız ki! harflerin mide bulantısını belki biraz daha ileri giderek intiharlarına şahit oluyoruz. sırf onları korumak için gerekiyorsa hayat denen diyagrama kafa tutmalıyız. bir isyanın senfonisini sağlamalıyız. yoksa iğrendiğimiz ya da iğreneceğimiz şeyler okumaya devam edeceğiz. tıpkı pembe düşlerle yazılmış ama yaşamakla ilgisi olmayan sahte ütopyaların dudaklarından öpenlerimiz gibi... ama varlık. bir distopyanın aort damarlarında yeşeren bir tohumdur. bunun farkına varmalıyız. yani biraz farkındalıkla yaşamalı ve yaşatmalıyız. aksi takdirde yaşanması imkansız dahi olmayan/olamayacak yazıları okumak zorunda, belki ileride biz sadakatli savunucuları dahi suikasta kurban edeceğiz. bundan gocunmayacağız. ancak harfler ve mürekkepler yetim, öksüz kalacak ve hiç değerini bilmeyenler tarafından evlat edinip üzerine yakışmayacak hayaller ve elbiseler giydirilip zihinlerimize külliyat külliyat sunulacak. ve bunu kabul etmeyenler fişlenerek gaz odalarına merhamet okutulacak, idam sehpalarına çıkartılarak alkış ve gülüşme sesleri etrafında ölümlerine tebessümle imza atacaklardır. hadi bu duruma başkaldır. unutma. bir çığ ilk, tiz sesiyle başlar...