Beş sayfalık inkar, üç sayfalık inkar, hecelik inkarlar. İnkar sonrası yutkunmayla tescilledi yanlışlarını.

Güneşin beş defa batıdan doğduğu, buna rağmen kıyamete ulaşamadığımız zamanlardı. Kıyamet muadilleri yaşatıyordu sayın tanrı tüm gaddarlığıyla.

Geniş yakalı tişörtü omzundan aşağı sarkmıştı. En güzel balta darbesi için konum belirlerken gözlerime bakıp yakasını düzeltti.

Bana öyle bakma dedim, gözlerimde görüntünü çarpıtan bir sorun var. Bakışlarımı nereye koyacağımı bilemedim.

Gölgenin sınırları keskindi ve silüetler için fazla sabahtı her yer.

Seçici geçir beni dedim, yutulabilir parçalara bölünmeden önce her şeyin birbiri içinde eridiği spiral perspektifleri siktir et.

Ebeveyn genitalleri kadar mahrem konulardan bahsedelim bugün.

"Sus" dedi, sen kenara atıyorsan, başkaları o kenarı atar bir kenara.

"Dur" dedim, şuradan sana uzanacağım.

Ayakkabı bağlamayı öğrendiğim merdivene ismini yazdım bir yüzyıl sonra. Geriye dönüp sırtımda kalan tırnaklarını törpüledim.

-Sustu.

Dönüp, cam nasıl şeffaf olabilir? dedim, yanıtların atomlardan daha çok kelime arası boşluğu var.

-Sustu.

Diğer sesler için bazı sesler yüksek tutulur bazen, kalması istenen bir parıltı için diğer ışık kaynaklarına tekme atılır; öyle yaptım.

Ekinoksta uzaklığın yakınlığınla ödeşecek ama susma, susmak zinaya eşdeğer dedim. Tüm günahlarını kabullenip sustu.

Prospektüslerin altı çizili kelimelerini birleştir, bütününde tüm yan etkilerim.

"Her şeyi bekle ama hiç bir şey umma" dercesine baktı.

Biliyorum dedim, babam bile direndi. Direnişi kırıldığında ağzından çıkan tek şey bir avuç kanser oldu.

-Sustu.

Kaç kere susabildiğini sayabildin mi dedim ve cevap beklemeden dilini yere atıp ayakkabımın ucuyla söndürdüm.

"Kızım" dedim, düşmek istiyorsan önce tırman. Tüm böcek ırkları yer çekimine boyun eğecek kadar büyüyene dek tırman.

-Susmaya çalıştı ama sesi çıkmadı.

Halıyı sarhoş etti titrek elleri, beni belirsizliğin içinde bırakma dedim. Uyan, çünkü rüya ertesi saatlerde kimse olmayacak solo performansıyla sinüslerinde.

Fizik sana kapıyı nasıl açacağını söyler ama neden açman gerektiğini söylemez dedim, yürümeyi öğrendiğinde durmayı hatırla dedim,

saçmaladım biraz. Taşların altındaki böcek kolonisinin ilk gecesini düşündün mü hiç?

Tepkisizdi.

Alıştığım saatlerde alıştığım yere sıçmayınca sıkıntım neşesine sifon oluyordu, buydu problem.

Saçında hiç kişilik kalmamış dedim, yokladım ve kurulmakta olan bir medeniyeti görmezden geldim.

Oysa kendimi uç uca eklesem, dört kere dolanırdım kendimi.

Bütün hayatım boyunca yaşayacağım en güzel şeyi yaşayıp bunun farkına varmamış olabilir miydim?

O kitabı okuyan herkes kutunun zeminde yuvarlanmasını izledi. Kinetik enerjisi tükendiğinde bir iki sallanıp durmasını ve nihayet eylemsizliğini…

Dil kendini konuşturdu bir kadının saç düzleminde.

Müstakbel izmaritler gecesi.

Beni öfkeden doksan buçuk santim sağa taşıyın diye bağırdım.

Günlük hayat dozumu aştım, sanırım uyuyacağım.