Ergenekon destanında bize anlatıldığı üzere Türkler savaşa girer ama düşmanın alcakça savaşması üzerine geriye kalan Türklerden, Göktürk soyundan gelen, İl Han’nın en küçük oğlu Kıyan ve eşi Nüküz kaçarak vahşi koyunları takip etmiş ve bunun üzerine bereketli topraklara ulaşmışlar. Buraya Ergenekon ismini vermişler.

Burada giderek büyüyen, çoğalan Türkler intikam zamanın geldiğini anlamışlar. Fakat Türkler çıkış yolunu çoktan unutmuşlar.

Bunun üzerine bir demirci gelip bu dağda demir vardır. Eğer bir ateş yakarsak buradaki demir erir ve yol açılır. Demircinin tavsiyesine uyulur ve 21 Mart gecesi büyük bir ateş yakılır. Ve sonunda Türküler dağı delmeyi başarmışlar.

Bu delikten geçen Türkler, atalarının intikamını alıp ve eski vatanlarına geri dönmüşler.

Bu destan hem bir zafer hem de bir bayram olarak kutlanmıştır.

Bu bayrama Nevruz adı verilmiş, ayrıca  baharın gelişinin de simgesi olmuştur.

Nevruz Bayramı hakkında küçük bir parantez açmak istiyorum. Bu bayram Türklerin kullandığı On iki hayvanlı Türk takvimine göre yeni yıl sayılır. Türkler, yeni yılda dilekler dilemek için ağaçları süsler ve dilekler dilerlermiş. Yani Noel’deki ağaç süsleme geleneği aslında ilk olarak Türklerde başlamış.

Bir Türk bayramı olan Nevruz, Osmanlı Dönemi’nde de unutulmamış, padişahın emri ile sarayda ve halk arasında şenlikler ile kutlanmıştır.

Peki dini açıdan baktığımızda Nevruz Bayramı kutlamak günah mı?

Bilindiği üzere Müslümanların sadece 2 bayramı vardır. Ama Nevruz’u, ŞİRK koşmamak şartı ile kutlamakta bir sakınca yoktur. ŞİRKTEN kastım ateşe tapan ulusların bu bayramı kendilerinin bayramıymış gibi saymasıdır. Ve çeşitli ritüeller ile bayramın seyrini değiştirmek istemeleridir. Şu gerçektir ki bu bir Türk destanıdır. Ve öyle de kalacaktır….

Mutlu yıllar.