Sabahtan beri yazdığım öyküdeki iki karakterin diyaloğu kafamın içinde. durmadan konuşuyorlar. Ben evden dışarı çıkıyorum, eve geri dönüyorumi film izliyorum, kitap okuyorum ama onlar kendi aralarında durmadan konuşuyorlar. Öykünün en can alıcı kısmını anlatıyorlar. Beynimin içinde arka planda rahat durmuyorlar, onları susturamıyorum. Yazsam susacaklar ve yazdığımıa göre hareket edecekler ama yazmadığım için, durmadan tekrar ediyorlar repliklerini. Bu söylediklerim bazılarınıza saçma gelebilir ama yazanlar anlayacaktır. Bir karakter yarattıysanız, bir yerden sonra sizden bağımsız hareket etmek isteyecektir. Dini anlamda buna özgür irade diyoruz. Sizin neye inandığınız ya da inanmadığınız önemli değil. Yazarken bir karakter yarattıysanız onun tanrısı siz olursunuz.
Neyse yeni bir yıla girmişken bu konuyu düşünmek saçma olabilir. Ama yine de eskiden yazdığım bir şiir aklıma geldi. Bu yıla yeni diyoruz diye neden mutlu olalım ki? Yani hangi yeni yıl saracak eskiyen yaralarımızı? Gerçekten buna yeni yıl diyerek kendimizi ne kadar kandıracağız? Ya sabah uyandığımızda, yeni yılın ilk sabahı ya, öneceki yılın son sabahında uyabmaktan ne farkı olacak? Gündönümleri uyduruyoruz kendimize. Yeni başlangıçlar, sanki eskiyi unutuyormuş gibi... Kimi kandırıyoruz? kendimizden başka?
geçmeyecekleri yeni yıl kisvesine büründürüp, bir süre daha erteliyoruz hepsi bu... geçmiyor. geçmiş gibi yapma konusunda ustalaşıyoruz, hepsi bu...