Yüzmeyi bilmezken uçsuz bucaksız bir okyanusta kaybolduğunu fark edersin. Korkma, korkmadığın gibi çırpınma da boşa. İnsanın başına ne geliyorsa zaten boşa kulaç atmaktan geliyor. Kendini yorduğunla kalıyorsun o yüzden çabalama hiç. Boğulduğunun farkına varmadan önce bak bir etrafına, her yer mavi ve sen berrak bir suyun içindesin. Olumlama değil ki bu, kaçamadıklarınla yüzleşmek. Bazen bazı şeyler yolunda gitmez ve sen yolunda gitmesi için çabalaman gerektiğini düşünürsün. Bıraksana. Belki de o yol doğru yol değil. Bu ihtimali hiç düşünmeden kendini yorduğunla kalıyorsun işte. En güzeli toz pembesini görmek hayatın. Baktın her yer simsiyah, o ortamın pembesi de sen ol.

İnsanın kendini olumsuza itmesi her zaman daha kolay ama mutluluk bu kadar yakındayken aslında onu elimizin tersiyle itiyor olmak biraz da bizim iş bilmezliğimiz gibi geliyor bana. Genç yaşımda öğrendiğim şey de buydu işte benim. Mutluluk hiçbir zaman bana gelmeyecek. Gelmeyene gidilir mi? Konumuz mutluluksa evet. Sen buna stres yönetimi de, krizi fırsata çevirmek de… Ne bileyim işte ne dersen de. Hiç kimse sen mutsuzsun diye durduğunda dönüp arkasına bakmayacak. O yüzden mutlu olmak için nedenler arayıp mutsuz bir şekilde ölmek istemiyorum. Mutlu dünyamı etrafımda çevrelediğim güzel ve parlak yıldızlarımla donatıp valizimi alıp bir gün uçmak istiyorum. Ben mutluluğu aramıyorum, mutluluğu kendim yaratıyorum. O yüzden ben bu okyanusta boğulmuyor sadece yüzüyorum.