Mutluluk; kimileri için bir kalp çarpıntısı, kimileri için birkaç damla gözyaşı, kimileri içinse bambaşka bir evren. Yıldızlar kadar uzak…


Birçoğumuz küçükken bir yıldıza sahip olmak istemişizdir. Herkesten gizli bir dost edinmek. Belki bunun sebebi çocukken bir hayal kurup yakaladığımız mutluluğun, büyüdüğümüz zaman bize yıldızlar kadar uzak olacağını hissetmemizdir. Belki de evren bize bir yıldızın dostluğunu vermemiş ve mutsuzluğu fısıldamıştır. Bizler de çocukluk aklıyla yeni hayaller kurup, küçük kırgınlığımızı bastırmışızdır. Hiçbirimiz bilemedik en büyük kırıklarımıza dönüşeceğini. Kırıklarımızınbizi yalnızlığa sürükleyeceğini. Unutmuşuz sandık bir daha düşünmemecesine. Çünkü çocukken kolaydı unutmak, görmezden gelmek. Her şey gibi. Bir oyun oynardınız ve tüm mutsuzluğunuz uçup giderdi. İşte bu kadar kolaydı mutluluk. Nefes almak kadar.


Önceden küçücük ellerimizle karşıladığımız mutluluk, şimdilerde koskoca bedenlerimize uğramaz oldu. Masumiyetimizi kaybettiğimizdendir belki. Belki de hayallerimizi. Ya da kalbimiz büyümeyi unutmuştur. Yetemeyeceğinden korkmuştur mutluluk. Ne de olsa tek yuvası değilmidir kalp? Bizler sevgi üflemeyi beceremediğimizden küçük kalmıştır kalp balonumuz. Küçük kalplerimize sığamadığından terk etmiştir bizi mutluluk. Kimin suçuydu ki mutsuzluk? Bize bir yıldız vermeyen gökyüzü, hayal kurmayı erteleyen büyüme merakı, sevgisiz kalmış ve büyüyememiş kalpler?


Mutluluk hangisine küsüp de uğramaz oldu bize, mutsuzluk yazgı mı oldu hepimize?