Bir önceki yazıya ithafen.

Peki ben mutlu olmak istiyor muyum? Koca bir hayır. Mutlu olmak istemiyorum. Mutlu olmanın bir suç olduğuna iman ettim ve bu suça iştirak etmeyerek imanıma olan borcumu ödemeyi göze aldım. Bunca suç, bunca günah, bunca katliam varken ben de kuru birkaç dakika için zalim olamam.

Kimi zaman bu konuda kendimi de ikiyüzlü bulurum. Şen şakrak ve gülen eğlenen bir insan nasıl olur da mutluluğu suç olarak kabul eder diye kaç gece kalem oynattığımı bilemiyorum. Belki fazla melankolik fakat ben bununla yüzleşmek istiyorum. Gönlüm olan hiçbir şeyden hiçbir vakit razı olmuyor. Taocu değilim akışına bırakmak bana suç geliyor.

Elimden gelirse eğer hayata kör birinin gözü olmayı isterim. Bir katilin vicdanı olmayı hemen her şeyden çok daha fazla istiyorum ve her yere yetişememek beni kahrediyor. İçim böylesine hazır değil, kimi nereden çıkaracağımı düşünüyorum kendim neredeyim diye sormaya cüret etmeden. Yaşamak suçuna iştirak ederek en onulmaz isyana vardım. Mutlu olmak bunun kamburu, isyan cezası. Kalem peki, kalem mahşerde şahit...

Mahşerde şahitlerimiz olsun istiyoruz çünkü kendimize güvenimiz yok. Olmaması daha güzel. Birbirimize olan sorumluluk hissini bu şekilde kaybetmiyor, bu şekilde başına buyruk hareket etmiyoruz. Çok uzatmadan mutluluk bahsinden devam edeyim.

Mutlu olmak, mutlu olmayı istemek insanın en güzel hakkıdır buna itirazım yok. Ben, düşündüğüm ve yazdığım şekilde zorlama bir mutsuzluğu istiyorum. Bunun sebebi pesimist ya da sonu ne ile biterse bitsin saçma tanımlamalar değil. Sebep o ki katlanma içgüdüm sona erdi, hayret etme yetim dehşetle ve ibretle olan biten karşısında donuk kalmama sebep oldu. Düşünüyorum ki insanlar bir şeye iman etmese, insanları dinleri, öğretileri tutmasa çok daha fazla kötü şey göreceğiz. Hoş dediğimiz şeyler insanı tutuyor mu burası da meçhul. Tutması gerekir mi bahsini açmak bile istemiyorum. Gerekiyorsa mutlu olmak suçtur işte...

Mutlu olanlara karşı bir yargım, nefretim yok. Neden mutlusunuz diye de sormuyorum, beni mutsuz edenleri biliyor, tanıyorum ve içten içe nefesim daralıyor. Hepsi bu.


Hakan Akçin

23 Temmuz 2024.