Bu günleri anlatmam gerekirse, bu günleri;

vahşetin, açlık ve susuzluğun tarihinin hiç değişmediğini belirteceğim. Hiç değişmeyeceğini umutsuz kişiliğim haklı olarak tekrarlayacak arada bir yükselttiğim duvarlarımdan bir tatmin amacı güdebilmem için saniyelerle ölçülebilen umutlu hezayanlarım patlayabilir kelimelerimden sıçrayacaklardır elbette.


Vicdanımı rahatlatmam için yazarak bir savaşa giriyorum. Tiksindirici zamanın cellatlarına benzemeliyim önce.

Kendimden nefret etmeliyim. Her saniyem çelişkilerden yapılıyor an ve an izliyorum üretim hattında, renkli renkli bazen çelikten bazen pilastikten bazen meteor taşlarından bazen rüyadaki eşyalardan yapılıyorlar. Kabuslarıma yaklaşmalıyım.

Müziği yasaklamalıyım ruhuma ve şarkıyı çağıran resimleri indirtmeliyim. Bu günleri anlatıyorum. Paramparça bir varlık, tıkanan gerçek yaşamını arıyor gibi, nereye gittiğini bilmezden önce içi isyanla ve tanrılarla dolup taşıyor onun. Kaderinin taşlı basamaklarını her an yeniden çıkıyor, her an yeniden iniyor ondan. Duracağı yeri bilmiyor, içinde hiçbir şeye karşı elle tutulur kelimelere dökülür bir inancı kalmamış çünkü yaşıyor. Mutluluğu uzun sürmüyor, çünkü bakışı ışığın olduğu her yerde doğuyor, ışığın öldüğü her yerde, acının doğurtulduğu her yerde... Biliyorum. Mutluluğunun, gülücüklerinin, zevkinin onu çılgına çeviren saatlerinin olmasına içerliyor çünkü kusmuk görünüyor ona, çünkü dışkı kokusu duyuyor bu günlerde. Savaşın süzülüşünün sesi kulaklarındayken her yerde çocuk ölümleri, her yerde yüreği kayboluyor bir annenin. Bırakmak istiyorum. Kabul etmek, her şeye rağmen yaşamak güzel demek, oh be demek ve boşalmak aşağılıkça. Çünkü bencilce yaşanılan her dakika insan olmaktan biraz daha uzaklaşmak gibi. İşte kusturucu paradoksun suyundan içiyorum; yaşamak için gülünmeli de ve yumurtayla sperm buluşmalı.

Geliyor. Ölüm zikzak çiziyor, ardından.

.

Taraf tutamıyorum ama taraf olunmalı; lanet olsun paradokslara! Taraf olmayı, taraf olabilmeyi mutluluğunun uzun sürmesi için öğrenmeli insan. Öğrenemedim. Ya da bilerek öğrenmedim bu bok kokan ve üzerinde güzel kokulu bir çiçeği taşıyan olguyu. Sırf orada doğdu diye korkunç aşamalı ölümlerden ölüm beğenen bebekler var; bu günleri anlatıyorum. Yiyeceği ekmeği Tanrıdan gelecekmiş onun, reddediyorum. Ağzı kandan havuz olmuş çocukları gördüm. Teknoloji ilerledi banyoda testislerimi traş ederken de izleyebiliyorum vahşeti, bu günleri anlatıyorum aşağılıkça anlatılmalı.

.

Güzel kıyafetli seçilmişlerin ağzını lanetlemeliydik beraber, ama hep beraber sadece neferi olduk onların, seçtik.

Ne için Tanrım seni bilmemiz için mi bütün bunlar? Biliyorum. Bilince yaşanılan acılar geçebilmeliydi. Sevdiğim şeyler anlamını yitiriyor çünkü aklım hep dışarıda, çünkü hak etmiyorum. Sevdiğim şeyleri yaparken mutluyum fakat bütün değilim. Tanrım, var olmamın sebebi, sana öfkeliyim. Hata üzerine hata yapıyorum. Belli!