Bakma sen insanlara recin, herkes buzdan bir dağ gibi görünür, soğuk, duygulardan arınmış güçlü bir buzdağı gibi gelebilir sana fakat herkesin altında saklamak istediği bir alan vardır.

-Nedir bu efendimiz?

Duygular elbette. O yadsınamaz, sökülüp atılamaz. Herkesde mevcut, doğru yanaşıldığında varlığı ile güç veren fakat aynı ölçüde tehlikeli bir sarkıçtır.

- Çoğu insan bunlara sahip değil gibidir ama?

Yaşarlar elbette, şairlere bak, yazarlara, sanata bak. Bunlar hep, duyguların dolambaçlı yollardan yaşanma ve içten atılma teşebbüsüdür ve çoğu cevher, yetenek böyle keşfedilmiştir.

Müzik mesela, kendi adıma müzik dinlemeyi artık istememekten korkarım.

-Neden efendimiz?

Sana bir amaç uğruna yolculuk ederken kuytu bir tesiste bayat bir çay ve duman eşliğinde oturup kendimi dinlediğimden bahsetmiş miydim?

-Hayır efendimiz.

O gün, varacağım noktanın da bir hayal kırıklığı olduğunu idrak ettiğim çaresiz ve kaybolmuş bir başıma oturuyordum. Yolunun izini yitirmiş, savaşmaktan yorulmuş birinin temsili resmi olsaydı belki de o an olmalıydı. 'Ama müzik vardı. Müzik varsa umut yeniden doğabilir. Dinliyorsa insan, anlatıyordur da. Başta kendisine. Müzik zehiri emer. Zehirini arıyorsa kendinde insan, iyileşmeyi istiyor demektir de


Müzik, bitmemeli recin. Ama bazen biter. İşte o zaman her şey sessiz olmalıdır. O zaman çok daha derinde duyması gereken bir ses aramalıdır insan. Çünkü insanın içi susarsa bundan daha büyük bir felaket bilmiyorum ben.