"Şubat Rengi" N.Nusret Nuhoğlu'nun ilk şiir kitabı. Dört bölüme ayrılan kitaptaki şiirlerin izlekleri çocukluk, ölüm ve hüzün olarak tanımlanabilir. Hiç kuşkusuz çocukluk dönemi her insanın hayatını şekillendiren yaşanmışlıklar barındırmaktadır. "Şubat Rengi"nde de bu durumu bize sık sık hatırlatan şiirler mevcut.
"Kafka'nın babaya mektubunu okusaydı her baba
Şimdilerde nasıl da değişmişti dünya"
Yukarıdaki dizeler, çocuk ve baba arasındaki ilişkinin kişiliğimizde bıraktığı izlere dair güçlü bir manifesto olarak çıkmaktadır karşımıza. Kitabın "Masal" bölümü ağırlıklı olarak bu konuyu işlemektedir. Bu bağlamda özellikle ölüm ile çocukluğun bir arada yer aldığı şiirler dikkatimizi çekmektedir.
Nuhoğlu, "Acılarım" adlı şiirinde "çocukluğum şair yaptı beni" diyerek sözünü ettiğimiz çocukluğun hayatı şekillendiren en önemli etmenlerden olduğu savını da desteklemektedir.
"Annen günah olur diye doğurdu seni" dizesiyle başlayan" Pas" isimli şiirinde istenmediğini düşünen bir çocuğun yetişkinlik döneminde de bunun acısını taşıdığını okumaktayız devamında. Kendine şöyle sesleniyor şair;
"Paslı medeniyetler var geçmişi yüzünden
Senin de hayatın düzelse de pası var"
Kemal Varol'un "acı geçiyor, acı elbette geçiyor, acı çekmiş olmak geçmiyor" dediği yerden bakıyor Nusret Nuhoğlu da. Pas imgesi bize üzerimizde kalmış o acının izini anlatmaktadır zaten unutulmayanın daha da görünür olmasını sağlamaktadır.
Yaşanılan şehir, "masal anlatılmayan ev", toplumun baskıcı tutumu, beklenen, giden sevgililer, üzerinde etkisi olduğunu hissettiğimiz baba harici figürler kitabın bütününe hakim olan ölüm ve hüzün izleklerini pekiştirmektedir ve aklımıza Alman edebiyatçı Goethe'nin şu sözünü getirmektedir;
"Dünya hassas kalpler için bir cehennemdir."